Elektrikli Otomobil zannettiğiniz kadar Çevreci Değil

Ekonomiyi kontrol eden ve büyük sanayiler kuran şirketler, dünya ticaret tarihinin en kritik dönüm noktası olan Sanayi Devrimi’nden bu yana ürettikleri fazla şeyleri satmak için mücadele veriyorlar. Üretici sayısı arttıkça üretilen şeylerin sayısı da artıyor. Dolayısı ile temel mantık, sadece ihtiyacı karşılamaktan çıkıyor ve tüketiciler, aldıkları şeylerle duygusal bağ kurmayı çok seviyorlar. Bu konuda, elle tutulur veriler sunan en büyük sektör ise otomotiv sanayi. Bir de rekabet var tabii, ama konumuz gereği oraya çok girmeyeceğim.

Bir Mercedes alırsanız kendinizi prestij sahibi hissedebilirsiniz. O arabaya verdiğiniz paranın yarısından çoğu duygusaldır. Çünkü bireysel anlamda prestij endişesi taşıyorsunuzdur ve ihtiyacınız bu yöndedir. Bireysellikten uzaklaşıp, toplumsal ve küresel bir bakış açısıyla konuya yaklaştığımızda, duygusal ihtiyaçlar da değişiyor. Dünyanın insan elinden çektikleri sonucunda büyük bir kitlesel yok oluş sürecine girmesi, geleceğimiz için hepimizi endişelendiriyor. O halde hayatımızın her aşamasında çevreye duyarlı bireyler olma kaygısı taşıyoruz. Satın alma alışkanlıklarımız da yavaş yavaş bu kaygı doğrultusunda değişiyor.

Konuya örnek olarak Tesla’nın “Bizim tek yuvamız” isimli reklamı: 

Elbette elektrikli araçları sadece çevresel endişeler dolayısı ile satın almayabilirsiniz. Ancak genele bakıldığında tablo bunu gösteriyor. Tesla gibi firmalar çevreci ürün yakıştırmasıyla satış yapıyorlar. Peki her şey elektrikli araç üretip satmakla, onu almak ve kullanmakla çözülüyor mu? Hayır. Çünkü insan doğasını çok çok iyi çözen pazarlama hileleriyle üretilen o elektrikli araçlar, sanıldığı gibi masum değiller.

İngiltere, Holanda ve Fransa gibi ülkelerin hükümetleri, maksimum 2040 yılına kadar benzinli ve dizel araçların satışının devam edeceğini söylüyorlar. Ardından bu ülkeler, benzinli araç üretmeyecek, satmayacak ve kullandırmayacaklar.

Elektrikli otomobillerin gerçek yüzünü ortaya çıkartmanın zamanı geldi:

Dünya çapında saygınlığı olan Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) tarafından yapılan bir araştırmaya göre, sayısı yakında milyonları bulacak elektrikli otomobil sürücülerinin yüzlerindeki halinden memnun ifadeleri yakında silinebilir.

Araştırmacılar, elektrikli Tesla Model S P100D motorunun, kilometrede sadece 192g karbondioksit salan Mitsubishi Mirage modeline kıyasla, çevreye daha çok zarar verdiğini ortaya koydu. Çünkü Model S, kilometre başına 226 gramlık salınımdan sorumlu.

Bundaki en büyük etken elbette Model S P100D’nin spor otomobil kıvamındaki güçlü sistemi. Yani çok elektrik harcıyor. Egzoz borusu bulunmayabilir ancak depoladığı enerjiyi aldığı yer, elektrik üretiminde fosil yakıt kullanan bir santral olursa kartları değişiyoruz.

Elbette genel anlamda elektrikli otomobiller, benzinlilere kıyasla daha çevreci. Gene Tesla üzerinden bir örnek verecek olursak, Sedan modelinin BMW 750i’ye kıyasla çok daha çevreci olduğunu görebiliriz. Burada anlatılmaya çalışılan şey insanların elektrikli araç satın almaları için çevreye duyarlılık konusunda kandırılmaları. Abartıyorlar, hem de göz göre göre.

 

Mesele aracın çevreci olması değil, elektrik üretiminin ve dopalama sistemlerinin de çevreci olması:

İnsanoğlu olarak gene temel bir çelişkiden kaynaklanan büyük bir yanılgı içindeyiz. Kendimizi tatmin etme yollarımız bu zamana kadar, çevreye hiç yarar sağlamadılar. Bundan sonra bir anda sağlaması için kafamıza saksı düşmesi gerekiyor. Ama o boyutta bir saksı zaten dünyanın sonunu getireceğinden, bunu da istemiyoruz. Sadece bilinçli tüketiciler olmak ve tabloya genel olarak bakabilmek gerekiyor.

Uzun menzilli elektrikli araçlarda büyük boylarda bataryalar bulunuyor. Nitekim bir Tesla’nın araç tabanında, yolla yolcular arasında büyük akü panelleri var ve elektrik buralarda depolanıyor.

Batarya üretiminde kullanılan aşırı miktarda nikel, kobalt ve lityum madenciliği karbondioksit kadar olmasa da zararlı bir yöntem. Bazı uzmanlar, benzinli araçlardaki yağları terk edip kobalt kullanımına geçmenin hiçbir şeyi değiştirmediğini dile getiriyorlar.

2009’da yapılan bir araştırma, nikelin küresel ısınma ve kirlilik açısından (üretimden tüketime) en tehlikeli 8. malzeme olduğunu ortay koydu. Kolombiya’daki Cerro Matoso nikel madenlerinin yakılarında yaşayan köylüler, daha çok solunum yolu hastalıkları ve doğum kusurlarıyla mücadele ediyorlar. Aynı şekilde lityum üretmenin de çevresel maliyetleri var.

 

Bununla birlikte ömrünü tamamlayan her pil buharlaşmıyor. Bu kez de dev atık yığınları ile karşı karşıya kalıyoruz. Üstelik bu yığınlar hiç işe yaramıyorlar, sadece %5’i geri dönüşüme dahil edilebiliyor. Önümüzdeki 12 yıl içinde 11 milyon ton eski lityum iyon pilin atılacağı ve bunların sadece yüzde 5’inin geri dönüştürüleceği düşünülüyor.

Elektrikli arabaların dezavantajları nelerdir?

Pillerinin nadir metallere ihtiyacı var

Elektrikli araba pilleri, normal şartlar altında en hafif metal ve en hafif katı element olan çok miktarda lityum kullanır. Şili, Arjantin ve Çin de dahil olmak üzere diğer büyük üreticilerle birlikte en büyük miktarda lityum (yılda 8.800 ton) üretirken, Bolivya dünyanın bilinen en büyük rezervlerine sahip. Elektrikli otomobillerde kullanılan diğer metaller arasında bakır, kobalt, alüminyum, nikel ve bazen manganez ile birlikte iletken metal olmayan grafit bulunur. Pilleri yapmak için lityum kaynaklarına yeterli erişimimiz olmadığı ve bunları yapacak fabrikalarımız olmadığı için, yakın vadede Avrupa’da çok sayıda elektrikli araba yaratmak için mücadele edeceğimiz öne sürüldü. ikisinde de.  

Elektrikli araba yapmak daha fazla emisyon yaratır

Elektrikli bir arabanın üretimi sırasında ne kadar sera gazı yayıldığına dair gerçek bir fikir edinmek için, bileşenlerinin nasıl tedarik edildiğine ve yapıldığına bakmanız gerekir. Arabayı yapmak için hammaddelerin çıkarılması gerekiyor ve madencilik süreci çok fazla sera gazı yaratıyor. Daha sonra, tekrar daha fazla sera gazı yayan hammaddelerin kullanılmadan önce rafine edilmesi gerekir. Daha sonra üretim sürecinde daha fazla sera gazı salınır.

Tabii ki yukarıdakiler benzinli veya dizel bir araba üretirken de geçerlidir. Aslında, tüm üretim sürecini hesaba katarsak, benzinli veya dizel bir araba yapmak yaklaşık 7 ila 10 ton CO2 salmaktadır.  

Elektrikli araba yapmak kabaca aynı miktarda CO2 salıyor, ancak daha sonra pil üretimini de eklemeniz gerekiyor. Tahminler, her 1 kiloWatt saat (kWh) pil kapasitesi için 150 kg CO2 salındığını gösteriyor. Bir elektrikli otomobilin şarjlar arasında iyi bir menzile (örneğin 300 mil) sahip olması için, en az 60kWh kapasiteli bir aküye ihtiyacı vardır. Bu, bir elektrikli otomobilin üretimi sırasında 9 ton daha CO2 salınacağı ve toplamda 16-19 ton CO2 salınacağı anlamına gelir. Bu noktada, elektrikli bir araba çevre için fosil yakıtlı bir arabadan daha kötü görünüyor.

Sadece güç kaynakları kadar yeşildirler.

Bir elektrikli otomobilin çevresel etkisi, pilini şarj eden elektriğin nasıl yapıldığına bağlı olarak önemli ölçüde artabilir veya azalabilir. Kömürle çalışan bir elektrik santrali, kWh başına 800-850 gram CO2 yayar (son tahminler, bunun kWh başına 650g ile daha düşük olabileceğini göstermektedir), daha temiz, gazla çalışan bir elektrik santrali ise kWh başına 350-400g CO2 yayar. Güneş panelleri veya rüzgar türbinleri gibi yenilenebilir enerji kullanıldığında, üretim süreçleri sırasında ortaya çıkan emisyonlar dikkate alınarak kWh başına yaklaşık 36g CO2 salınır. Bu nedenle, bir araba yenilenebilir enerji kullanılarak şarj edilirse, çevre üzerindeki olumsuz etkisi, kömürle çalışan bir elektrik santralinden elektrik kullanılarak şarj edilmesinden çok daha düşüktür.  

Elektrikli araba satın almak pahalı olabilir

Elektrikli otomobillerin satın alma fiyatı, aynı otomobilin benzinli veya dizel motorlu versiyonundan daha yüksek olma eğilimindedir. Ancak artan maliyetlerin bittiği yer burasıdır. Bir benzin istasyonundaki özel bir şarj noktasından 30 dakikalık hızlı şarj yaklaşık 6 sterline mal olur – bir galon dizel veya benzinin maliyetinden çok daha fazla değildir ve bazı durumlarda aslında ücretsizdir. Birinin evine kurulan özel bir şarj noktasından bir gecelik şarj, yaklaşık 2 £ karşılığında yaklaşık 100 mil sürüş sağlayabilir. Çok az hareketli parça olduğundan ve değiştirilecek filtre veya yağ olmadığından elektrikli arabaların bakımı daha ucuz olma eğilimindedir. Bir elektrikli otomobilin en pahalı parçası olan pili, artık oldukça güvenilir olma eğilimindedir ve uzun bir garanti kapsamındadır veya üreticiden kiralanabilir. Bu nedenle, ilk satın alma fiyatından ziyade daha uzun vadeli mülkiyete bakıldığında,

Elektrikli bir arabada o kadar uzağa gidemezsin

Pil teknolojisi her geçen gün gelişiyor olsa da şu an için bu bir gerçek. En iyi elektrikli arabalar artık şarjlar arasında yaklaşık 300 mil menzile sahip. Ancak birçoğunun ücretler arasında yalnızca 100 mil veya daha az bir menzili vardır, bu da uzun mesafeli seyahatler yerine şehirlerde ve kısa, yerel seyahatlerde kullanım için çok daha uygun oldukları anlamına gelir. Ve onları şarj etmek için, otoyol servislerinde gördüğünüz türden, özel, yüksek voltajlı bir şarj noktasında en az yarım saat şarj olmaları gerekir. Bunu, benzinli veya dizel motorlu bir arabanın deposunu doldurmak için geçen zamanla ve birçok yeni arabanın yeniden doldurmalar arasında 500 mil veya daha fazla gidebildiği gerçeğiyle karşılaştırın ve fosil yakıtların bu alanda hala belirgin bir avantajı olduğu açıktır. Elektrikli bir arabada ısıtıcı veya klima kullanmak, menzilleri üzerinde de bir etkiye sahip olacaktır,  

Yeterli şarj noktası yok

Şu anda Birleşik Krallık’ta 12.276 noktada şarj noktası var ve 460’ı Ağustos 2020’de ekleniyor. 2025’e kadar priz sayısı 80.000’e çıkacak. Bu, şu anda Birleşik Krallık’ta açık olan 8.746 benzin istasyonuyla oldukça iyi bir şekilde karşılaştırılıyor. Ancak yukarıda belirtildiği gibi, bir arabayı dizel veya benzinle doldurmak 30 dakika veya daha fazla değil, birkaç dakika sürer.

Birçok kişi, evde kendi şarj noktalarını kurarak bu sorunu çözer. Ancak bu, teraslı konutların sokaklarında yaşayan insanlar için gerçekten bir seçenek değil, çünkü cadde üzerinde park etmek çoğu zaman arabalarını evlerinden biraz uzağa park etmek zorunda kaldıkları anlamına geliyor.

Bu nedenle, giderek daha fazla elektrikli araç kullanmaya geçtikçe, onları nasıl şarjlı tutacağımızı düşünmemiz gerekecek. Elektrikli araç, yeni akıllı telefon olabilir, şarjlı ve harekete hazır olmamız gereken günümüzde bize yardımcı olacak bir sonraki cihaz olabilir.

Araçlarımızı şarj etme ihtiyacı potansiyel olarak sorunlara neden olabilir. Herkes işe sabah 9’da vardığında veya akşam 6’da eve geldiğinde arabasını şarja takarsa ne olur? Talep artışı nasıl karşılanacak?