3,5 yılın özeti: Aradığınız Suç Bulunamadı
Ülkemiz bir hukuk devletinde rastlanması mümkün olmayan ceza davalarının yaygınlaştığı olağanüstü bir süreçten geçiyor. Evrensel hukuk normlarına, hatta yürürlükteki yasalara, yerleşik yargı usullerine aykırı uygulamalar gündelik hale geldi. Osman Kavala’nın tutukluluk hikâyesi, yargının siyasallaşmasının ve siyaset tarafından kullanılmasının çarpıcı bir örneği. Cezalandırılmak istenen kişiye göre suç yaratma teşebbüsünün örneği. Sadece hukuk normlarının değil, mantık kurallarının da hiçe sayılarak delil yerine komplo teorileri kullanma faaliyetinin açık bir örneği.
Kavala, 1 Kasım 2017 tarihinde “hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 312) ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlamalarıyla tutuklandı.
Gezi protestolarının planlayıcısı, yöneticisi ve finansörü olduğu iddiasıyla hükümeti devirmeye teşebbüs suçuyla yargılandığı dava beraat kararıyla sonuçlandı. Beraat kararından sonra serbest bırakılmadı, daha önce tahliye kararı verilmiş olan ikinci suçlamayla yeniden tutuklandı.
Bu süreç içinde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hem hükümeti devirme hem de darbe teşebbüsüyle ilgili suçlamalar için makul şüphe uyandıracak delil olmadığına hükmetti, tutuklanmanın siyasi faktörlerle yetkinin kötüye kullanılması olduğu tespitini yaptı ve Kavala’nın derhal serbest bırakılması yönünde karar aldı. AİHM kararının etrafından dolanarak tutukluluğu devam ettirmek amacıyla üçüncü bir suçlama, casusluk suçlaması (TCK 328), ortaya çıkarıldı.
İddianamede hem casusluk hem de 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek suçlamasına dayanak olarak, Kavala’nın darbe girişiminin arkasındaki dış güçlerin ajanı olmakla suçlanan Henri Barkey ile yoğun irtibat içinde olduğu iddia edilmişti. Bu iddiayla ilgili kullanılan sözde delil, Kavala, Divan ve Hilton otelleri arasındaki çalışma ofisindeyken Barkey’in telefonunun yakın yerlerden sinyal vermiş olmasıydı; aynı baz istasyonundan sinyal çakışması dahi bulunmamıştı. Somut delil bulunmaması ise, ilişkinin çok gizli yürütülmüş olması ile açıklandı.
Osman Kavala, hükümeti devirmek, darbe teşebbüsünde bulunmak ve casusluk gibi çok ağır suçlamalarla yargılandığı davalarla ilgili olarak farklı tarihlerde tutuklanmış ve 3,5 yıldan fazla bir süre tutuklu kalmış olduğu sürecin hiçbir aşamasında, savcı tarafından sorgulanmadı.
21 Mayıs’ta 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak duruşmada, Kavala ile ilgili Gezi davasının, Çarşı grubu ile ilgili Gezi davasıyla birleştirilmesi, bunların da Kavala ile ilgili 15 Temmuz darbe girişimini desteklemek ve casusluk suçlamalarıyla ilgili davayla birleştirilmesi söz konusu. Böylece birbirlerinden farklı eylemler, birbirlerini tanımayan kişiler arasında ilişki kurulmaya çalışılacak. Ergenekon ve Balyoz davalarında gördüğümüz bu uygulama, siyasi davalarda algı yaratmaya yarayan elverişli bir yöntem olarak ortaya çıkıyor. Daha bir süre Gezi protestolarının yargı aracılığıyla dış komplo olarak kriminalize edilmesi, siyasetin gündeminde yer almaya devam edecek ve bunun kanıtı olarak da Kavala’nın cezaevinde kalmasına gayret edilecek gibi görünüyor.
Osman Kavala’nın karşı karşıya kaldığı mesnetsiz iddiaların, hukuk ve mantık dışı süreçlerin kısa özeti:
17 Ekim 2017: Osman Kavala gözaltına alındı.
1 Kasım 2017: Kavala “hükümeti devirmek veya görevini yapmasını engellemeye teşebbüs” (TCK 312) ve “cebir ve şiddet kullanarak anayasal düzeni devirmeye teşebbüs” (TCK 309) suçlamalarıyla tutuklandı.
24 Aralık 2018: TCK 309 ve TCK 312 ile ilgili soruşturma dosyaları ayrıldı.
19 Şubat 2019: Tutukluluk kararından 16 ay sonra TCK 312. madde yönünden Kavala hakkındaki ilk iddianame düzenlendi.
11 Ekim 2019: Kavala’nın TCK 309 ile ilgili suçlamadan tahliyesine karar verildi.
10 Aralık 2019: AİHM Kavala’nın tutukluluğunun hak ihlali olduğu ve derhal serbest bırakılması gerektiği yönünde karar verdi.
18 Şubat 2020: TCK 312 ile ilgili dava beraat kararıyla sonuçlandı.
19 Şubat 2020: Kavala beraat kararından sonra serbest bırakılmadan TCK 309 ile ilgili suçlamadan yeniden tutuklandı.
9 Mart 2020: Kavala TCK 328. maddeden tutuklandı.
20 Mart 2020: Kavala TCK 309’dan ikinci kez tahliye edildi. TCK 328 ile ilgili casusluk suçlamasından tutukluluğu devam etti.
3 Eylül 2020: AİHM kararlarının uygulanıp uygulanmadığını denetleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararının uygulanarak Kavala’nın derhal tahliye edilmesi yönünde karar verdi.
29 Eylül 2020: Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi (AYM) Kavala’nın haksız tutukluluk başvurusunu görüşülme gündemine aldı. Aynı gün TCK 309 ve TCK 328 (casusluk) suçlamalarını içeren ikinci iddianamenin mahkemeye sunulması üzerine, AYM konunun görüşülmesini erteledi.
29 Eylül 2020: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi konuyu görüştüğü ikinci toplantısında, AİHM kararının uygulanmaması halinde verilecek ara karar taslağının hazırlanması yönünde karar aldı.
3 Aralık 2020: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Kavala’nın derhal serbest bırakılmasına ve AYM’nin daha fazla ertelemeden AİHM kararına uygun düşecek şekilde dosyayı görüşmesine dair ara kararını açıkladı.
15 Aralık 2020: AYM haksız tutukluk görüşmesini yeniden gündeme aldı ve dosyanın AYM Genel Kurulu’na iletilmesine karar verdi.
18 Aralık 2020: 36. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada tutukluluğun devamı yönünde karar alındı. İkinci duruşma tarihi 5 Şubat olarak belirlendi.
29 Aralık 2020: AYM Kavala’nın tutukluluğunun hak ihlali olmadığını 7’ye karşı 8 oy çokluğuyla kabul etti. Gerekçeli kararda, tutukluluğun hak ihlali olduğu yönünde oy kullanan üyelerin çok güçlü bir biçimde ifade ettikleri karşı görüşler yer aldı.
22 Ocak 2021: İstinaf mahkemesi Gezi davasında verilen beraat kararını bozdu. Bu davayla ilgili dosyanın TCK 309 ve TCK 328 ile ilgili dava dosyalarıyla incelenmesini istedi.
28 Ocak 2021: Beraat kararının bozulması sonrasında, 30. Ağır Ceza Mahkemesi tensip zaptı düzenleyerek birleştirilen dosyalarla ilgili duruşmanın tarihini 21 Mayıs 2021 olarak belirledi.
5 Şubat 2021: 36. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmeye devam edilen duruşmada Mahkeme, Kavala’nın dava dosyasının 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yeniden görüşülecek olan TCK 312 ile ilgili Gezi Dosyası ile birleştirilmesine ve Kavala’nın TCK 328 ile ilgili casusluk suçlamasıyla ilgili tutukluluk halinin devamına karar verdi.
30 Nisan 2021: 30. Ağır Ceza Mahkemesi tutukluluk değerlendirme incelemesinde 1’e karşı 2 oyla Kavala’nın tutukluluğunun devamına karar verdi.
12 Mayıs 2021: Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi 12 Mayıs 2021 tarihli haftalık toplantısında Kavala davasına ilişkin görüşmesinde Türk yetkililerin ve mahkemelerin, AİHM kararını dikkate almadan sürdürülen tutukluluk durumunun sona ermesi için gerekli adımları atmamış olmasından duyulan büyük kaygıyı ifade etti. Komite, Konsey üyesi ülkeleri, Türk yetkilileriyle görüşmelerinde Kavala’nın sürmekte olan tutukluluğu ve bir an önce tahliyesi konusunu gündeme getirmeye davet etti. 21 Mayıs 2021 tarihinde 30. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yapılacak duruşmada Kavala’nın tutukluluk halinin yeniden değerlendirileceğine dikkat çekip yetkilileri Kavala’nın serbest bırakılması için gereken tüm adımları atmaya davet etti.
Osman Kavala, Manchester Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nden mezun olduktan sonra, 1982 yılında Kavala Grubu şirketlerinin yönetimini üstlendi. 12 Eylül sonrasının baskıcı ortamında etkili, yaygın ve popüler bir yayıncılık faaliyeti yoluyla, ülkenin demokratikleşme ve sivilleşmesine hizmet etmesi amacıyla 1983 yılında İletişim Yayınları’nın kuruluşuna katıldı. Sonraki yıllarda yürüttüğü çalışmalarda hedeflerine kültürel çeşitliliğin tanınması, kültür sanat diyaloğu ve kültürel işbirliği eklendi.
1999 depremi ardından önayak olduğu dayanışma faaliyetlerinden sonra aktif iş hayatını bırakıp tamamen sivil toplum alanına yönelen Osman Kavala, Türkiye’de 1990’lardan itibaren gelişmeye başlayan sivil toplum hareketliliğinin önemli aktörlerinden biri oldu. Pek çok farklı sivil toplum kuruluşunun oluşumunda ve çalışmalarında yer aldı. 2002 yılında bu alandaki çalışmalarını kültür sanat alanında yoğunlaştırarak, Türkiye’de kültür ve sanatın üretimini, izlenmesini, paylaşımını çoğaltmak, yerel inisiyatifleri desteklemek, kültürel çeşitliliği ve hakları vurgulamak, bölgelerarası ve uluslararası işbirliklerini güçlendirmek amacıyla sanatın değişik alanlarından, iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerle birlikte Anadolu Kültür’ü kurdu. Anadolu Kültür gerçekleştirdiği projelerle toplumsal barış kültürünün yerleşmesini hedefledi.
1990’ların ağır çatışma ortamından sonra sivil bir sanat girişiminin diyaloğa ve barışa hizmet edeceği düşünülerek kurulan ve Anadolu Kültür’ün ilk girişimi olan Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM) İstanbul’dan ve Avrupa şehirlerinden sanatçıların ziyaret ettiği, yerel sanatçılarla tanıştığı, ortak projeler tasarladığı herkese açık bir mekân oldu. DSM, Diyarbakır’da sanat üretmek isteyen insanların profesyonel destek aldığı ve bağlantılar kurduğu önemli bir platform haline geldi. 2005 yılında açılan Kars Sanat Merkezi ise, 2009 yılındaki kapanışına kadar, kentin çok amaçlı tek salonu olarak sadece Kars için değil Türkiye, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan için bir kültürel iletişim ve etkinlik merkezi olarak hizmet verdi.
Anadolu kentlerindeki çalışmalar, başta Antakya ve Çanakkale olmak üzere İzmir, Eskişehir, Gaziantep, Van, Batman ve başka kentlerin katılımıyla yaygınlaştı. 2010’a gelindiğinde Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne kabulüne ilişkin müzakere sürecinin hazırlıkları sürerken Anadolu Kültür de Avrupa ile Anadolu kentleri arasında bağlar kuracak çalışmalara ağırlık verdi. Bu çalışmalarla amaçlanan, Türkiye’nin Avrupa Birliği sürecine katkı çerçevesinde İstanbul dışındaki kentlerin kültürel ortamına destek sağlamak, Avrupa’yla aralarında kültür köprüleri kurmaktı. 2011 yılından itibaren yürütülen TANDEM programı da Avrupa ülkeleri ile Türkiye arasında kültür yöneticilerine yönelik uzun vadeli işbirliklerini destekledi. Türkiye’den yirmi farklı şehirden katılımcı, Avrupalı ortaklarıyla buluşarak birlikte projeler geliştirdi. 2012’de başlayan BAK projesi ile Türkiye’nin farklı bölgelerinden gençler ortak sanatsal üretim için danışmanlar eşliğinde birlikte çalıştı. Anadolu Kültür, kurduğu merkezler, TANDEM, BAK, farklı film ve sergi projelerine verilen destekler ve 2015’te başlayan Yeni Film Fonu aracılığıyla Türkiye’den pek çok kültür sanat üreticisine projelerini gerçekleştirmeleri için fırsatlar sunuyor. Anadolu Kültür’e bağlı olarak 2008’de Tophane’de kurulan diğer bir merkez olan DEPO ise erişilebilir ve esnek yapısıyla, İstanbul kültür sanat ortamındaki, ticari olmayan, eleştirel seslere açık, bağımsız bir sanat mekânı ihtiyacını karşılamayı amaçlıyor.
Anadolu Kültür’ün zor yaşam koşullarına sahip çocuklara yönelik çalışmaları arasında, 2011 Van depreminden sonra çocuklarla yapılan fotoğraf atölyesi, Ezidi mülteci çocuklara yönelik eğitici çalışmalar ve Suriyeli mülteci çocuklar için hazırlanan çift dilli kitaplar öne çıkıyor.
Anadolu Kültür’ün sivil toplum arasında bölgesel işbirliği, anlayış ve barış kültürünü geliştirme kapsamında yürüttüğü ve desteklediği pek çok farklı çalışma arasında ise Ermenistan-Türkiye Gençlik Senfoni Orkestrası, Ermenistan ve Türkiye’den gençleri bir sözlü tarih çalışması kapsamında biraraya getiren Birbirimizle Konuşmak projesi, Türkiye-Ermenistan Sinema Platformu, Gomidas 140 Yaşında ve In Memoriam konserleri sayılabilir.
Osman Kavala’nın üzerinde çalıştığı diğer alan ise kültürel miras. Kuruluşuna katkıda bulunduğu Kültürel Mirası Koruma Derneği (KMKD), tahrip edilmiş ve geleceği tehlikede olan taşınır veya taşınmaz varlıkların korunması ve aslına uygun bir şekilde restore edilmesi için alan araştırmaları yürütüp raporlar yayınlıyor.
Osman Kavala, ana uğraşı olan ve 2017 yılında 15. yılını dolduran Anadolu Kültür Yönetim Kurulu Başkanlığı’nın yanısıra Açık Toplum Vakfı, TESEV, TEMA Vakfı, Tarih Vakfı, Diyarbakır Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü, Türkiye Sinema ve Audiovisuel Kültür Vakfı gibi pek çok sivil toplum örgütünde kurucu üye, yönetim kurulu üyesi veya danışma kurulu üyesi olarak bulunuyor.
Osman Kavala, bu ülkenin sorunlarına duyarlı bir birey olarak, farklı görüşte insanları tartışma platformlarında bir araya getirip ortak çözüm arayışının yolunu açmak, toplumsal ve uluslararası çatışmalara, barışa ve insan haklarına dayalı demokratik çözümler üretmek üzere çalıştı.
Osman Kavala, kültürel çeşitliliğin çatışma unsuru değil, zenginlik olarak algılandığı, önyargılardan arınmış, farklılıklarla beslenen ve zenginleşen bir toplum hayaliyle, bir çok sivil toplum kuruluşunun kurucusu olmuş, çalışmalarına destek vermiştir. Türkiye’de kültür ve sanatın üretimini, izlenmesini, paylaşımını çoğaltmak, yerel inisiyatifleri desteklemek, kültürel çeşitliliği ve hakları vurgulamak, bölgelerarası ve uluslararası işbirliklerini güçlendirmek amacıyla, kurucusu ve yönetim kurulu üyesi olarak çalışmalarında öncelik verdiği bazı sivil toplum faaliyetleri hakkında detaylı bilgiyi aşağıda bulabilirsiniz.
Anadolu Kültür
2002 yılında sanatın değişik alanlarından, iş dünyasından ve sivil toplumdan kişilerin, kültür ve sanatın İstanbul dışındaki şehirlerde üretilmesi ve izlenmesini desteklemek için bir araya gelmesiyle, kâr amacı gütmeyen bir kültür kurumu olarak kurulan Anadolu Kültür; sanatın paylaşılmasıyla karşılıklı anlayış ve duyarlılık gelişebileceğine, bölgesel farklılıkların ve önyargıların aşılabileceğine, kültürel hayatla birlikte vatandaşlık, kimlik ve aidiyet gibi kavramların tartışılacağına ve bu eksende oluşacak tartışmaların toplumsal uzlaşmaya katkı sağlayacağına inanarak çalışmalarını sürdürüyor.
Anadolu Kültür hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız.
Diyarbakır Sanat Merkezi
2002 yılında kurulan Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM), Diyarbakır’daki kültür sanat ortamının canlanmasına katkıda bulunmayı, sanatseverlerin ve yerel sanatçıların nitelikli kültür sanat etkinliklerine erişebilecekleri, kendi projelerini geliştirebilecekleri ve sunabilecekleri bir buluşma mekânı yaratmayı hedefledi. DSM, sergiler, seminerler, tiyatro ve sinema gösterimleriyle gerek ülkenin batısındaki, gerek farklı ülkelerdeki kültürel birikimin Diyarbakır’la paylaşıldığı, Diyarbakırlıların da yıllardır biriktirdikleri tecrübelerini başka kentlerdeki insanlarla paylaştıkları bir sahne ve dünyanın çok farklı köşelerinden sanatçıları bir araya getiren, uluslararası ve disiplinlerarası kültür ve sanat projelerinin gerçekleştirildiği bir atölye oldu. 2007’de daha beşinci yılını kutlamadan “Türkiye’nin kültür hayatına en fazla katkıyı sağlayan adresler” sıralamasında beşinci sırada yer aldı.
Diyarbakır Sanat Merkezi hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız.
Kars Sanat Merkezi
Kars çalışmaları, Anadolu Kültür’ün, 2004 yılında, Kars Belediyesi’nin bölgede kültürel işbirliği kurmak amacıyla düzenlediği Kafkas Kültürleri Festivali’ni desteklemesi ile başladı.
2005 Şubat ayında, Kars Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde bulunan Halk Eğitim Merkezi’nin Kars Belediyesi’ne tahsis edilmesi ile Kars Sanat Merkezi (KSM) kuruldu. Kars Sanat Merkezi, Kars Belediyesi ve Anadolu Kültür işbirliği ile 2005-2009 yılları arasında, sadece Kars için değil Türkiye, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan için bir kültürel iletişim merkezi olarak hizmet verdi.
KSM, kentin çok amaçlı tek salonu olması nedeniyle kent halkının, çeşitli amaçlarla bir araya geldiği bir merkeze dönüştürüldü. Kars Sanat Merkezi; sinema gösterimleri, tiyatro oyunları ve konserler için uygun altyapıya sahip 311 kişilik çok amaçlı salonu, uluslararası standartlardaki galerisi, fotoğraf çalışmaları için hazırlanmış karanlık odası ve iki atölye salonu ile bir sanat kompleksi olarak 2005 – 2009 yılları arasında bir çok çalışmaya ev sahipliği yaptı.
Kars Sanat Merkezi hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız.
DEPO
DEPO, İstanbul şehir merkezinde yer alan bir kültür sanat merkezi ve tartışma alanı. Tarihsel ve güncel sosyal meseleleri ele alan pratikler üzerine yoğunlaşan Depo’da sergilerin yanı sıra gösterimler, paneller, atölye çalışmaları ve konuşmalar düzenleniyor. Depo, siyasi ve sosyal içerikli projelerin gerçekleştirildiği bir merkez olmayı ve düzenlediği etkinliklerle, kültür sanat alanında faaliyet gösteren kişilere, akademisyenlere, araştırmacılara ve geniş izleyici kitlesine fikir ve deneyim alışverişinde bulunmak, işbirliği yapmak için bir platform sunmayı hedefliyor.
DEPO hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız.
Kültürel Mirası Koruma Derneği
Kültürel Mirası Koruma Derneği, yok olmayla karşı karşıya kalan, tahrip edilmiş ve geleceği tehlikede olan taşınır veya taşınmaz varlıkların; kültürel mirasların korunması ve aslına uygun bir şekilde restore edilmesi için kurulmuş bir dernektir. Söz konusu eserlerin ve yapıların korunarak gelecek nesillere aktarılabilmesi için, halkı bilinçlendirmek, yerel ve ulusal yetki sahiplerinin dikkatlerini konuya çekmek ve kültürel mirasa sahip çıkabilecek bir kamu bilinci yaratmayı hedeflemektedir. Yapılacak restorasyon çalışmalarında akademik birikim sahibi kişi ve kuruluşlar ile uygulamacılar arasındaki iletişimin güçlendirilmesi önemsenmektedir.
Kültürel Mirası Koruma Derneği hakkında daha detaylı bilgi için tıklayınız.
Cevap bırakın