Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, 6 Ekim 2021’de Resmi Gazete’de yayımlanarak Türkiye’de de yürürlüğe girdi.
“Paris İklim Anlaşması”nı en yalın şeklile tanımlamak gerekirse, bu anlaşma; Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan bir anlaşmadır. Paris İklim Anlaşması’nın yürürlüğe girmesi ise 2016 yılına tekabül eder. Günümüz açısından değerlendirecek olursak örneğin Mart 2021 itibariyle BMİDÇS’nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Buna karşın anlaşmayı onaylamayan 6 BMİDÇS üye devlet bulunuyor.
Bunlar;
- Eritre
- İran
- Irak
- Libya
- Yemen.
şeklindedir… Bu beş ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ise ilk 20 içinde yer alan İran’dır. Bu arada anlaşmaya dair önemli bir gelişme de Amerika Birleşik Devletleri’nde yaşandı. Hatırlanacağı üzere ABD, 2020’de anlaşmadan çekilmişti. Lakin bu çok uzun sürmedi. Zira Joe Biden, başkanlık koltuğuna oturunca ABD 2021’de anlaşmaya yeniden katıldı.
Paris İklim Anlaşması Nedir?
Makalenin girişinde kısaca değinmiştik ancak yineleyelim. Paris İklim Anlaşması; iklim krizinin önüne geçmek amacıyla 197 ülkenin ortak hareket etmeleri gerektiğini kabul ettikleri uluslararası bir anlaşmadır. İklim krizinin önüne geçmek için küresel ortalama yüzey sıcaklığındaki artışı 2 derece ile sınırlandırmak, mümkünse 1,5 derecenin altında tutmayı amaçlar. Şimdiye kadar 197 ülke anlaşmayı imzaladı. İmzalayan devletlerden 191’i ise Paris İklim Anlaşması’nı onayladı. Henüz onaylamayan altı ülke arasında Eritre, Libya, Irak, İran, Yemen ile birlikte Türkiye de var. Daha doğrusu Türkiye de vardı. Anlaşma, 6 Ekim’de TBMM tarafından oy birliği ile kabul edilerek yasalaştı.
21. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Taraflar Konferansı‘nda (COP21) üzerinde anlaşma sağlanan bu anlaşma; 2020 sonrasında, iklim değişikliği tehdidine karşı küresel sosyo-ekonomik dayanıklılığın güçlendirilmesini amaçlamaktadır. Buna ek olarak Paris Anlaşması’nın uzun dönemli hedefi, endüstriyelleşme öncesi döneme kıyasen küresel sıcaklık artışının 2°C’nin olabildiğince altında tutulmasıdır.
Peki 1,5 Derece İle 2 Derece Arasında Ne Fark Var?
Hazır konu buraya gelmişken 1,5 derece ile 2 derece arasında bir fark var mı yok mu bakalım. WWF’nin resmi web sitesinde yer alan dökumanda bu konu şöyle açıklanıyor;
“Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ortaya koyduğu veriler 1,5°C’lik bir ısınmanın 2°C’ye göre nispeten daha güvenli olacağını vurguluyor. IPCC’ye göre ortalama yüzey sıcaklığındaki artış 1,5’yi bulduğunda %100 artması beklenen sel riski 2°C’lik bir ısınmayla %170’e ulaşacak. Ayrıca şiddetli kuraklığa maruz kalan insan sayısı 1,5°C’lik bir artışta 350, 2°C’lik bir artışta 410 milyona çakabilir. Aşırı sıcak hava dalgaları ise dünya nüfusunun %9’u yerine % 28’ini etkileyebilir. Bununla birlikte her 0,5°C’lik artışın tarımda ürün verimliliğini daha da düşüreceği biliniyor. Küresel ortalama sıcaklık artışının 2 dereceyi geçmesi halinde insan hayatını doğrudan etkileyecek yıkıcı sonuçlar ortaya çıkacak.” (wwf.org.tr)
Paris İklim Anlaşması Niye Gündemde?
Paris İklim Anlaşması’nın nedirine ve hedeflediği temel noktaların detaylarına değindik. Peki yaklaşık 6 yıllık bir geçmişe sahip olan bu anlaşma neden yeniden gündeme geldi?
Bunun sebebi Türkiye! Evet, meselenin gündemde olmasında Türkiye’nin payı var. Paris İklim Anlaşması yeniden dünya gündemine geldi çünkü Paris Anlaşması’nın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun, Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Kısaca ifade etmek gerekirse Paris İklim Anlaşması, Türkiye’de de yasalaştı.
Konuyla ilgili AA’daki haberde şu ifadeler yer alıyor;
“Kanuna göre, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21’inci Taraflar Konferansı’nda kabul edilen ve Türkiye Cumhuriyeti adına 22 Nisan 2016’da imzalanan “Paris Anlaşması”nın beyan ile birlikte onaylanmasının uygun bulunduğu belirtildi.”
Emisyon Azaltım Dayatması Var Mı?
Konuyu açıklamayı sürdürürken Paris İklim Anlaşması’nın taraf ülkelere belli oranda bir emisyon azaltma dayatması olmadığını da belirtmekte yarar var.
Şöyle ki; her ne kadar iklimi korumak için emisyonların azaltılması ve fosil yakıtların kullanılmaması gerekse de anlaşmaya taraf ülkeler ne kadar ya da ne zaman sera gazı azaltım taahhüdünde bulunacağına kendileri karar veriyor. Ülkeler bunu ulusal katkı beyanlarıyla iletiyor.
İşte, Paris İklim Anlaşması, ülkelerin bu kendi belirledikleri koşullar çerçevesinde hazırladıkları beyanları (Ulusal Katkı Beyanı) baz alıyor. Öte yandan anlaşma, ülkeleri her 5 yılda bir bu beyanlarını iyileştirmeye davet ediyor. Bu arada emisyonlarla ilgili ülkelerin verdikleri beyanlar 4 ana grupta toplanmaktadır.
Bunlar;
- Mutlak Azaltım: Belli bir yıldaki emisyon seviyesi referans alınarak (örn. 2000), hedef yıldaki emisyonların bu seviyenin altına indirilmesi.
- Tavan Emisyon Yılı: Ülkelerin ulusal emisyonlarının en üst seviyeye (tavan) ulaşacağı yılın belirlenmesi ve bu yıldan itibaren emisyonların azaltılması.
- Referans Senaryodan Azaltım: Ülkelerin mevcut politikaları altında atmosfere salacakları sera gazı miktarını referans senaryo kabul edip, emisyonların bu senaryodaki seviyenin altına indirilmesi.
- Emisyon Yoğunluğu Hedefi: Ülkelerin birim ekonomik çıktı başına ürettikleri emisyonların belli bir seviyeyi aşmayacağına ya da bu yoğunluğun azaltılacağına dair açıkladıkları hedefler.
şeklindedir.
Bu arada 197 ülkenin niyet beyanı incelendiğinde
- 61 ülkenin mutlak azaltım,
- 10 ülkenin emisyon yoğunluğunu kontrol etme,
- 83 ülkenin ise referans senaryodan azaltım
hedeflediği görülüyor.
Türkiye de “referans senaryodan azaltım” taahhüdü veren grupta yer alıyor
Paris İklim Anlaşması’nın Öne Çıkan Maddeleri
Türkiye’nin de onaylayıp yasal hale getirmesiyle yeniden gündeme gelen Paris İklim Anlaşması’nın öne çıkan maddeleri ise şöyle;
- Kürsel sıcaklık artışını, sanayi öncesi döneme kıyasla 2 dereceyle sınırlamak. Hatta sıcaklığı 1,5 dereceye kadar düşürmek.
- Zengin ülkelerin “iklim finansı” odağında yoksul ülkelere maddi destek vermesini sağlamak. Böylece o ülkelerin de yenilebilir enerjiye geçişini kolaylaştırmak.
- İnsan bazlı ortaya çıkan sera gazlarını 2050 ile 2100 tarihleri arasında doğal yollardan sindirilebilecek bir aşamaya çekmek.
- Anlaşmaya taraf ülkelerin karbon salınımını 5 yılda bir değerlendirerek bu bağlamda ülkelere yeni hedefler belirlemek.
- Kömür ve diğer fosil yakıtlarla gerçekleştirilen enerji üretiminin olabildiğince azaltmak. Bunlar yerine yenilebilir enerjiyi teşvik etmek.
Türkiye’nin Anlaşmayı Onaylaması Neyi Değiştirecek?
Türkiye, geçtiğimiz güne kadar Paris Anlaşması’ını onaylamayan tek OECD ve G20 üyesiydi. TBMM’de onaylanarak yasalaşan Paris İklim Anlaşması ile Türkiye, iklim değişikliğini durdurma bağlamında gerçekçi bir tavır sergilemiş oldu. Zira bu odakta yayınlanan raporlara göre Türkiye en fazla sera gazı emisyonuna neden olan ülkeler arasında 16. sırada yer alıyor.
∴
Evet, Paris İklim Anlaşması ile ilgili olabildiğince detaylı bir değerlendirme yaparak konuya dair hiçbir fikri olmayanlar için önemli bir kaynak oluşturmuş olduk. Bu bağlamda yazı boyunca; Paris İklim Anlaşması Nedir?, Niye Önemlidir?, Türkiye Açısından Önemi Nelerdir?, Paris İklim Anlaşması’nın Maddeleri Nelerdir?, Anlaşma Ülkelere Herhangi Bir Dayatma Getiriyor Mu? gibi soruların yanıtını verdik.
Böylece hem anlaşmanın tarihsel arka planını hem de mevcut misyonunu değerlendirmiş olduk. Konuya dair gelişmeler oldukça ek makalelerle meseleyi değerlendirmeyi düşünüyoruz.
Paris Anlaşması’nın ruhu ve Türkiye’nin aksiyonları
Bunu anlamak için anlaşmanın bazı temel dinamiklerine ve Türkiye’nin bunlara ilişkin bugüne dek attığı adımlara, ileri sürdüğü aksiyon ve argümanlara bakabiliriz.
1- Paris Anlaşması asli olarak küresel bir ortaklık.
12 Aralık 2015’te Paris İklim Zirvesi’nin sonunda 195 ülkenin katılımıyla kabul edildi, 22 Nisan 2016’da aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 175 ülke tarafından imzalandı ve formalite süreçleri tamamlandı. Fakat Türkiye aradan geçen bu 5 sene içerisinde anlaşmayı TBMM’de onaylamadı ve resmi olarak tanımadı. Yani anlaşmanın sorumluluğunu almadı ve küresel eyleme katılım niyetinin arkasında resmen durmadı. Türkiye bugün Paris Anlaşması’nın onaylamanın arifesinde, ama onaylamak yetecek mi, anlaşmanın temeline uygun hareket edecek miyiz? Bu soru, bizi anlaşmanın temel amacına taşıyor.
2- Anlaşmanın temel amacı; emisyon azaltımı!
Bir başka deyişle; küresel ısınmaya neden olan, bugün tecrübe ettiğimiz iklim krizinin sebebi sera gazı salımlarının azaltılması. Anlaşmada temel hedef, taraf ülkelerin ulusal katkı beyanlarında yer alan emisyon azaltım adımlarıyla küresel sıcaklık artışını 2 derecenin kayda değer şekilde altında tutmayı başarmak, mümkünse 1,5 derecede sınırlamak ve 2050 itibariyle tüm gezegende karbon-nötr hedefine ulaşmak.
Fakat Türkiye, emisyon azaltımı taahhüt etmedi. 30 Eylül 2015’te BM Sekretaryası’na sunduğu ulusal katkı niyet beyanında Türkiye, 2030 yılı itibariyle sera gazı emisyonlarındaki artışı %18 ila yüzde %21 oranında azaltacağını belirtiyordu:
Uluslararası kamuoyunda, bu artıştan azaltım beyanı zayıf bir beyan olarak yorumlanıyor. Climate Action Tracker’ın 2019 yılında yayınladığı analize göre, Türkiye’nin mevcut politikaları, ileri sürülen beyanı rahatlıkla tutturabilecek seviyede ve tam da bu yüzden, ulusal beyanı “Kritik Seviyede Yetersiz”. Çünkü Türkiye, yapabileceğinin çok daha azını yapmaya niyetli.
Rapora göre, “Türkiye’nin sadece elektrik arzı, kara yolcu taşımacılığı ve konut yapıları sektörlerinde iklim eylemini artırması bile, ülkenin toplam sera gazı emisyonlarını, 2017 seviyelerine kıyasla, 2030 yılına kadar %14’e varan oranlarda azaltarak hâlihazırdaki emisyon artış eğilimini tersine çevirebilir.”
Türkiye, iklim eylemi bağlamında bu kadar büyük bir potansiyele sahip olmasına rağmen, enerjisini temizlemek için gerekli adımları ise atmıyor. Türkiye’nin sera gazı emisyonlarında aslan payına sahip sektör enerji sektörü olduğu halde, henüz kömürden çıkışın karar alıcılar tarafından net şekilde dile getirildiğine şahit olmadık. İklim krizinin en önemli sebeplerinden ve sürükleyicilerinden olan kömürlü termik santrallerin kapatılmasına yönelik tarih ilan etmek bir yana, Türkiye hala bu santrallere yenilerini eklemek istiyor.
TÜİK’in paylaştığı verilere göre, Türkiye’nin toplam sera gazı emisyonu 2019 yılında 506,1 Mt CO2 eşdeğeri olarak hesaplanmış durumda. Bunun %72’sini enerji sektörü oluşturuyor. EPİAŞ tarafından paylaşılan güncel üretim istatistiklerine göre ise, Ağustos 2021 itibariyle enerji üretiminin yüzde 30’u kömürden elde ediliyor. Yani Türkiye’nin niyet beyanının ve veya iklim eylemi toplamının, en yüksek sera gazı emisyonu kaynağını ıskaladığı anlaşılıyor. Peki kömürlü termik santraller ne kadar sera gazı salıyor, biliyor muyuz? Bu soru da bizi Paris Anlaşması’nın bir diğer temel dinamiğine götürüyor.
3. Emisyon azaltımının şeffaf ve hesaplanabilir değerlendirilmesi gerekiyor.
2004 yılında Birlşemiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ni onaylamasından bu yana Türkiye, Sözleşme kapsamındaki uluslararası taahhütlerinin bir parçası olarak, iklim değişikliği ile ilgili trendleri ve gelişmeleri, Ulusal Bildirim ve İki Yıllık Raporlar halinde düzenli olarak raporluyor. Türkiye’nin sera gazı envanteri de bu kapsamda detaylı olarak BM’ye sunuluyor.
Bilgi paylaşımı kapsamında uluslararası kurumlara sorumluluğunu yerine getirmekte olan Türkiye, ülke kamuoyuna karşı ise bir o kadar hayati olan başka bir bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmiyor: Kömürlü termik santrallerin emisyon verisi. Kömürlü termik santraller, Türkiye’nin en büyük sera gazı salım kaynağından olmalarına, ve gerçekleştirdikleri salımlar, Sürekli Emisyon Ölçüm Sistemi tarafından kayıt altına alınmasına rağmen, bu ölçüm bilgileri kamuoyuyla paylaşılmıyor, bilgi edinme başvuruları yanıtsız bırakılıyor. Gerekçe ise bu ölçümlerin “ticari sır” olması. En son Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum da bu gerekçenin arkasında durduğunu belirten bir açıklamada bulundu.
Paris Anlaşması, gerek ulusal gerekse küresel tüm ilgili aktörlerin, veriye ve bilimsel analiz ve ölçümlere dayalı stratejiler geliştirip kararlar alarak iklim krizine karşı verdikleri mücadelenin önemli bir çıktısı. Bilginin, özellikle de iklim bilgisinin erişilebilirliği, Türkiye için çok kritik iken, ülkenin iklim sorunundaki en büyük yıkıcı gücün etkisinin, devlet tarafından “ticari sır” olarak nitelendirilerek kamuyonudan saklanması, Paris Anlaşması’nın emisyon azaltımındaki şeffaflık anlayışıyla da çelişiyor.
Asıl bundan sonra başlıyor
Türkiye’de iklim krizine karşı mücadelede artık kritik bir virajı almak üzereyiz. Türkiye’de karar vericiler, 5 yıllık bir gecikmeyle de olsa onaylama düzlüğüne girdikleri ülkenin ve gezegenin kaderini tartışmasız en çok etkileyecek anlaşmayla beraber iklim için savaşma sorumluluğunu aldıklarını ilan etmiş durumdalar. Sorumluluk ise, eylemi beraberinde getirir.
Paris Anlaşması’nın onaylanması mutluluk verici. Ama onay sürecinde kaybedilen bu 5 sene, iklim eylemlerinin olgunlaşması ve sistemsel hale gelmesi anlamında da kaybedilmiş bir zaman. Tüm dünyada iklim krizinin vites yükselttiği, Türkiye’nin de payına, tarihindeki en büyük orman yangınlarının, iklim felaketlerinin düştüğü bir zaman. Paris Anlaşması kapsamında verilen taahhütler bir yana, ülkelerin genelinde fosil yakıtlardan vazgeçiş, olması gerektiği kadar kararlı değil. Birleşmiş Milletler’in de dahil olduğu ve önde gelen araştırma kuruluşları tarafından hazırlanan “Üretim Açığı Raporu”na göre, hükümetler 2030 yılına kadar küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlayabilmek için yakılabilecek maksimum fosil yakıt miktarının %120 daha fazlasını üretmeyi planlıyor. Bu, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşma çabalarını doğrudan baltalayan bir durum. IPCC’nin 6. Değerlendirme Raporu ise, daha da karanlık bir tablo çizerek, önümüzdeki 10 sene içerisinde, küresel sıcaklık artışının 1,5 dereceyi aşacağını, yani Paris Anlaşması’nın bir anlamda başarısızlığa uğramayla yüz yüze olduğunu ortaya koymuştu.
Hal böyleyken, tüm ülkelerin iklim krizine karşı çok daha etkin ve sistemsel önlem ve aksiyonlar alması gerektiği net olarak ortaya çıkıyor. Türkiye de bundan azade değil. Greenpeace Akdeniz olarak Türkiye’de yaşamakta olduğumuz yıkıma karşı net bir savunma için, Karar alıcılar iklim krizine karşı harekete geçsin istiyoruz. Bu kapsamda taleplerimiz, bu net tavrı destekleyecek şekilde şöyle:
- Kömürden çıkış takvimi belirlenmeli, yeni kömür yatırımları ve fosil gaz sahası arama çalışmaları durdurulmalı.
- 2050’de karbon sıfır bir ülke kurgulayabilmek için şehirlerde emisyonun azaltımı ve iklim krizine adaptasyonu önceleyen stratejik eylem planları kurgulanmalı.
- Denizlerlerimizde koruma alanları oluşturulmalı.
- Doğal alanların ve biyoçeşitliliğin korunmasına öncelik verilmeli.
- Küçük çiftçi güçlendirilip, ekolojik tarım desteklenmeli
Paris Anlaşması ile, Türkiye’de iklim krizine karşı mücadelede artık yeni bir sayfa açılıyor. Sorumluluklar ortak, fakat yetki, harekete geçmesi gerekenlerde; karar alıcılarda. Her geçen sene daha büyük felaketlere uğramamak, daha büyük ekolojik, ekonomik ve toplumsal trajedilere alışmamak için, karar vericilerin bugünden krize, kriz gibi davranmaları gerekiyor.
Onur Akgül
İklim ve Enerji Proje Sorumlusu
Anlaşma maddelerini buradan inceleyebilirsin:
PARİS ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TEKLİFİ
Cevap bırakın