Açık bilim, açık erişim, açık devlet, açık veri, açık teknoloji gibi kavramları uzmanlarıyla konuşacağımız Sertel Şıracı ile Açık Kürsü program serimizin 13. bölümünde Cemalettin N. Taşçı konuğumuz oldu ve sorularımızı yanıtladı. – Türkiye açık topluma ne kadar uzak veya ne kadar yakın? – Kapalı toplumların teknolojik avantaj yaratmaları mümkün müdür?
– Fikri hak koruması teknolojik gelişmeyi mi, tekelleşmeyi mi destekliyor?
Şimdi bu soru çerçevesinde mevzuya böyle girdikten sonra şunu söylemek gerekiyor: Her verinin herkes tarafından biliniyor olmasını istemeyiz zaten. Öyle değil mi yani? Eşinizi aldatıyorsanız bilinmesini istemezsiniz. Belki bilmemesi de herkesin de menfaatinedir ilaveten. Belki eşiniz bunu bilirse evliliği yürütemeyecektir, bu sefer işte çocuklarınız anasız, babasız ya da ayrı ebeveynler elinde büyüyecektir filan falan. Kimse bilmezse bu işi kimsenin gönlü yaralanmadan yürütmek mümkün olabilir. Şimdi temel soru demek kimin neyi bilmesi yani, hangi bilgi, ne kadar açılacak vesaire konusunda bir kıyamet kopuyor ve ilaveten hani Türkiye bu anlamda dünyadan da çok kopuk bir ülke değil. Dünyada genel trendlerin Türkiye’de etkilediğini düşünüyorum.
E biz şimdi bazı verilerin, daha doğrusu genel olarak verilerin paylaşımı konusunda sıkıntılı olduğunu söylediğimiz toplumda ama aynı zamanda şundan da şikayetçiyiz bir yandan. Çok röntgenci ve hatta röntgenlenmeye de çok teşne bir toplum da geliyor diye şikayet ediyoruz, öyle değil mi yani? Sonuçta şimdi ben kullanmıyorum ama bu instagramlar şunlar bunlar bizim bilmemiz gerekmeyen bilgileri, verileri bizimle paylaşma hevesinde olan insanların ortamları olarak görünüyorlar. Dolayısıyla bu dünya trendi, bu trendin Türkiye’de de karşılığı olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de bu anlamda değişiyor diye düşünüyorum. Böyle baktığımız zaman bunun çok şık göstergeleri var. Youtube’a giriyorsunuz işte ben şu yazılımı kullanırken şöyle bir sıkıntıyla karşılaştım bunu nasıl çözeceğim diye soruyorsunuz. Yüz kişi video çekmiş, üşenmemiş hiçbir beklentisi olmadan yüklemiş.
Güncele bağlayacak olursak Türkiye’de devlet bizi corona virüs konusunda dolandırdı. Geçen hafta biliyorsunuz Sağlık Bakanı işte itiraf gibi bir açıklama yaptı. Dünya Sağlık Örgütü’nün standartları çerçevesinde biz bu 50 bini ilan ettik ama aslında bu standartların dışında bir 50 bin daha kaybettik. Ilaveten de sağlık sistemi çöküşleri ile 50 binden fazla daha kaybımız var türü bir açıklama yaptı ve devlet bizden bu bilgileri saklıyor iken Almanya’da yaşayan bir Türk bambaşka bir mesleği olan genç bir çocuk, aylardır fazla ölüm istatistiklerinin derleyip yayınlamaya çalışıyordu ve onun program projeksiyonlarına göre işte pandeminin başından bu yana 158den fazla ölüm var yani. Dolayısıyla bakanın açıklamalarıyla çocuğun derlediği veriler toplandı, denkleşti. Beni burada ilgilendiriyor olan yani şimdi bambaşka işi gücü olan birileri pekala Türkiye’de işte bu bilgiyi derleyip bunu derlemek için olağanüstü mesai harcayıp hepimizle paylaşmaya çalışıyor. Bunlar da oluyor yani. Demeye çalıştığım Türkiye’de böyle ne kadar uzağız, ne kadar yakınız siz karar verin. Bir yandan birbirimizi dolandırıyoruz ama bir yandan da içimizden birilerini verileri açmak için de ciddi bir çaba harcıyor. Yani bütün dünyada olduğu gibi.
S. Şıracı: Evet konu teknolojiye gelince biraz önce siz de güncelden de tabii örnekler verdiniz. Nitekim gerçekten de istatistik olarak Türkiye sosyal medya kullanımında, video fotoğraf paylaşımında liderlikleri olan da bir ülke. Bu noktada dediğimiz gibi yani bir teknoloji ile bağışıklık durumu da söz konusu. Ama belki de hayatımızı paylaşma reflekslerimizi başka şeyler tetikliyor. Bu noktada aslında güncel teknoloji de getirdiğimizde konuyu son günlerde çok fazla yapay zeka teknolojilerine vesaire konuşuyoruz ama bir yandan da şu da konuşulan bir konu işte sürekli dernek tarafından yaptığımız etkinliklerde de onların söylediği aslında çok da açık veri yok ve açık veri olmadıkça da biz bir gelişim sağlayamıyoruz. Ne makinalara gerekli verileri verebilir, öğrenim sağlıyoruz. Bu noktada sadece Türkiye’nin meselesinden konuşuyor değiliz ama burada yapay zekayı daha iyi eğitebilmek için bugün ihtiyacı olduğunu biliyoruz. Burada kapalı toplum açık toplum noktasında bize sağlayabileceği avantajlar söz konusu mu?
C. Taşçı: Yapay zeka konusu yani soruyu bu şekilde ele alacak olursak hiç şüphesi yok ki sonuçta açık toplumlar teknolojik olarak atılım yapmakta son derece avantajlılar. Yani ben hep aynı mukayeseyi yapıyorum. Yani dünyanın üzerine çöküyor olduğu iddia eden bir Çin var. Pozitif veya negatif vurgular ile. Ben Çin’in bu anlamda yani çok da ciddi teknolojik zıplamalar yapıyor olduğu halde Çin’in bu anlamda dünya için ciddi bir gelecek sağlamadığını düşünüyorum ve buna referans olarak şunu gösteriyorum. Yani Sovyetler Birliği de mesela uzay yarışında teknolojik olarak ABD’nin önüne geçmişti ama orada sıkıntı şuydu; o teknolojik gelişme sadece o teknolojik gelişmeyi sağlamak amacıyla bir araya getirilmiş dar bir heyetin tekelinde kalmış idi ve bu Amerika Birleşik Devletleri’nin ve Batı’nın o teknolojiler geliştirirken aya yolculuk yapılırken elde edilmiş olan bilginin topluma ve ekonomiye difüzyonunu sağladığı faydayı Sovyetler Birliği’nde sağlamadılar. Dolayısıyla o teknolojinin yeniden kendisini üretmesi için gerekiyor olan şeyler orada üretilemedi ve çok kısa bir süre sonra Sovyetler Birliği uzay yarışında açık ara öne geçmiş olduğu halde diğer bütün teknolojik alanlarda geri kaldı. Buna mukabil Batı dünyası, o uzay yarışında elde etmiş olan teknolojik sıçramalardan başka alanlarda, yani şimdi kullandığımız internet vesaire filan falan da onun by product’ıyani onun yarı ürünü. Dolayısıyla bu faydaları üretebiliyor olması toplumun açık olmasının ürünüdür.
Burada bu açık toplum meselesinde yani zaten çok önemli bulduğum ve vurgulamak istediğim bir mevzu var ona ona geleyim. Yani şimdi mesele sadece verinin açık olması değil, bilgi işlemin dağıtık olması. Bu şu manada söylüyorum. Yani bir bilginin dağıtık olması teknik olarak bir manaya geliyor da bunun dışında daha idari olarak şöyle bir şeyden söz ediyorum. Ben yüksek lisans tezinin bilgi sistemleri konusunda yaptım. Bir başlarken kafamdaki model şuydu, yani diyelim ki ben tezimi TÜLOMSAŞ’ta yaptım. Orada diyelim ki hangi malzemeden ne kadar sipariş edilecek, ne zaman sipariş edilecek, neler sipariş edilecek, hangi tezgahta, ne zaman, ne üretilecek, hangi imalat yapılacak vesaire gibi kararların bir tane doğru çözümü var. Bana verilmiş olan endüstri mühendisliği eğitiminin zımnen söylediği şey buydu.
Yani buradaki temel mesele doğru bilginin toplanması, derlenmesi ve doğru olarak şimdi işlenmesi idi. Tezimi bitirdiğim zaman meselenin böyle olmadığını idrak etmiş idim. yani teze başlarken ki ben ile tezi bitirdiğim zaman ki ben arasında 180 derece farklı oldu. Mesele şu her yöneticinin aynı veri setinde çıkarabileceği sonuçlar bambaşkadır. Bizde kapalı toplum yani mesele sadece veri setinin açık olmasından kaynaklanmıyor. Kapalılık sadece buradan kaynaklanmıyor. Kapalılığın bir boyutu da şu bize deniyor ki yani bizim zımnen kabul ettiğimiz kabul şu ki, eğer aynı veri seti benzer eğitimlerden geçmiş insanların tamamını açılırsa hepsi aynı karar verir.
Bunların bir tanesi doğrudur. bize bu işte bugünlerde yapılıyor olan sınav sistemini vs falan falan da örtülü olarak öğrettiği şey bu galiba. Bir tane doğru vardır. Atıyorum şimdi aynı data setine açtığımız zaman ve işte bu data seti şunu gösteriyorsa Türkiye’de diyelim ki süt üretimi arz ve talep arasında bir kalıcı dengesizlik oluşmuş. Bu data seti bunu gösteriyor. Bu data setine bakan falanca Tarım Bakanlığı müsteşarı diyelim ki çiftçinin bir vasi edilmesi gerektiğine karar vermişse o adam müsteşar olmasaydı da falanca kadın müsteşar olsaydı o da aynı kararı verecekti gibi bir varsayımımız var. Halbuki öyle olmayabilir.
O aynı data setine baktığında pekala ithalat kararı verebilir. Bizim ıskaladığımız hususlardan bir tanesi şu her karar faydası ve maliyeti vardır. Faydadan hali sadece zarar olan kararlar olmadığı gibi zarardan aii kararlar da yok. Her kararın bir maliyeti vardır. Yani siz şimdi çiftçiyi vasil bahsettiğiniz zaman bu şu manaya gelir, o amaçla seferber ettiğiniz kaynakları bir yerlerden çekiyorsunuz demektir. Halbuki ben ithalat izni veririm, o kaynaklarla süt hayvanın neslinin ıslahı için bir yatırım yaparım ve 5 yıl sonra o yatırımı sonrasında sübvanse etmeden ve ithalat yapmadan süt üretimini artırmanın bir yolu bulma ihtimalim olur. Ama bunlar ihtimal ve bu ihtimallere. yatırım yapacak farklı farklı zihinlere ihtiyacımız var. Farklı ihtimallere farklı yatırım yapacak farklı zihinlere ihtiyacımız var.
Bizde sıkıntı galiba sadece verinin kapalı olmasından kaynaklanmıyor da bu data işlemenin merkezileşmesi konusunda ki şehvetten kaynaklanıyor gibi bir kanaatim de var. Hani sizin sorunuzun cevabı mı bu tam olarak bilemedim ama toplumu kapalılığı bence biraz yani zamanın Sovyetler Birliğinin kapalılığı dataya erişemiyor olmaktan kaynaklanmıyordu sadece zaten o datanın işlenmesi sonucunda ortaya çıkması gereken neyse, bunu neredeyse ideolojik bir otomatiğe bağlanabilir kanaatinden kaynaklanır. Şimdiki Çin’in durumu da bu. Dolayısıyla Çin’e ve dünyanın bir çok teknolojik alanında çok ciddi yatırımlar yapabilir ama bunların topluma difüzyonu ve işte buradan insanlığa reel faydalar üretmesi konusunda çok katkı yapamayacağını düşünüyorum.
Bu konunun Batı’da daha ihtimal dahilinde olmuştur. Türkiye’nin de behemehâl bu konuda daha açık olması gerek. Bizim mevcut şartlarımız da çok kolay görünmüyor. Datayı açmak daha kolay, bunu yapmak daha zor çünkü gördüğüm kadarıyla özellikle benim neslimde yani bir optimum kararın olmadığını idrak etmek, kabul etmek çok çok teşkilatlı bir şey. Yani benim neslim buna anlayabilecek gibi görünmüyor. Belki bizi tasfiye olduktan sonra yeni nesil sizler belki bu anlamda daha açık olabilirsiniz, belki de daha açıksınızdır onu da bilmiyorum yani.
Microsoft Bill Gates’e borçluymuş veya işte şimdi aşıyı geliştiren Alman ya da Türk bilim insanları sanki kullandıkları her şeyi kendileri yapmışlar falan. Böyle bir takım hikayeler anlatılıyor, böyle değil olay. Kamu kaynaklarıyla yapılıyor bunların çok büyük bir bölümü ve bu kamu kaynaklarının payının kamuya dönmesi gerekir.
Cevap bırakın