
Orman yangınlarından sellere kadar aşırı hava olayları dünyanın dört bir yanında ülkeleri etkilerken, Ağustos ayındaki bir BM raporu, seragazı emisyonlarından kaynaklanan küresel ısınmanın önümüzdeki yirmi yılda 1,5 dereceyi aşabileceği konusunda uyarmıştı.
İngiltere Başbakanı Boris Johnson Pazartesi günü yaptığı açıklamada, 2015’teki Paris Anlaşması’ndan bu yana BM müzakerelerinin en önemli turunun iklim değişikliğiyle mücadele için gereken anlaşmaları güvence altına alıp almayacağının meçhul olduğunu söyledi.
BM Dünya Meteoroloji Örgütü ise, Pazar günü İskoçya’nın Glasgow kentinde başlayacak ve iki hafta sürecek olan zirve öncesinde, seragazı konsantrasyonlarının geçen yıl rekor kırdığını ve dünyanın yükselen sıcaklıkları sınırlamada “yoldan saptığını” söyledi.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) tarafından hazırlanan ve Paris Anlaşması’nda kabul edildiği üzere bu yüzyıldaki sıcaklık artışını sınırlandırmakla tutarlı olan emisyonlar ile beklenen emisyonlar arasındaki farkı ölçen yıllık “emisyon açığı” raporu, %7,5 oranında artırılmış olan güncel taahhütlerin önceki taahhütlere kıyasla sadece 2030 emisyonlarını azalttığını söyledi.
Isınma bu yüzyıl boyunca devam ederse, UNEP’in son raporundaki 3 derecelik ısınma tahmininden biraz daha az olan 2.7 derecelik bir ısınmaya yol açacak. Isınmayı 2 derece ile sınırlamak için %30; 1.5 derece ile sınırlamak için ise %55’lik bir azaltım gerekiyor.
Rapor, net sıfıra yönelik mevcut taahhütlerin, yüzyılın sonuna kadar ısınmayı yaklaşık 2,2 derece ile sınırlayabileceğini; ancak şimdiye kadar 2030 taahhütlerinin, büyük yayıcıları net bir yola sokmadığını söyledi.
Bir grup olarak, küresel emisyonların %80’ini temsil eden G20 ülkeleri, orijinal veya yeni 2030 taahhütlerini gerçekleştirme yolunda değil.
BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Tüm G20 ülkelerinin Glasgow’dan önce veya Glasgow’da taahhütlerinin 1.5 derece ile uyumlu olması kesinlikle şart” dedi.
Zaman Daralıyor
En son BM verileri, küresel emisyonların yaklaşık %57’sini oluşturan 143 ülkenin COP26 öncesinde yeni veya güncellenmiş emisyon azaltım planları sunduğunu ve bunların tam olarak uygulanması halinde toplam emisyonlarının 2030 itibarıyla 2010 seviyelerinin yaklaşık %9’u olacağı tahmin ediliyor.
Ancak Paris Anlaşması kapsamında 192 ülkenin tüm taahhütleri birlikte alınırsa, 2030 itibarıyla küresel emisyonlarda 2010 yılına kıyasla yaklaşık %16’lık bir artış bekleniyor ve bu da 2.7 derece civarında bir ısınma anlamına geliyor.
Küresel emisyonların yaklaşık %30’undan birlikte sorumlu olan Çin ve Hindistan, henüz güncellenmiş taahhütlerde bulunmadı.
Raporda, son 11 yılda, bu politikalar olmasaydı gerçekleşecek olana kıyasla, 2030 itibarıyla yıllık emisyonları 11 gigaton (Gt) karbondioksite eşdeğer azaltım politikaları uygulamaya konuldu.
Bununla birlikte, büyük ekonomilerin 2030’daki iklim hedefleriyle tutarlı olanın iki katından fazla kömür, petrol ve gaz üretmeye başlamasıyla birlikte, fosil yakıt üretimi ihtiyaç duyulan oranda yavaşlamıyor.
Raporda yer almayan Oxford Üniversitesi’nde jeosistem bilimi profesörü Myles Allen, “Mevcut ilerlemede 2030 emisyon açığını 2080’lerde kapatacağız” dedi.
UNEP, 2030 itibarıyla 1.5 derece sınırına ulaşmak için, yıllık seragazı emisyonlarının, güncellenmiş taahhütlerde ve diğer 2030 taahhütlerinde vaat edilenin üzerine, 28 gigaton fazladan düşmesi gerektiğini söyledi.
2 derece sınırı için, 2030 itibarıyla yıllık emisyonlarda ilave 13 gigatonluk bir azalmaya ihtiyaç var.
UNEP yönetici direktörü Inger Andersen, “Planları yapmak, politikaları uygulamaya koymak, uygulamak ve nihayetinde azaltım gerçekleştirmek için sekiz yılımız var” dedi.
Türkiye’de İklim Medyası (4):
‘Politik Bir Değişim Yaratmanın Önemine İnanıyoruz’
‘Karar vericilere seslenerek politik boyutta bir değişim yaratmanın önemine inanıyoruz ve bunu sağlayabileceğini düşündüğümüz çalışmalar yapıyoruz.’ STK’ların birincil haber kaynaklarının başında geldiğini söyleyen İklim Haber’den Bulut Bagatır, iklim haberciliğinin sınırlı okuyucu kitlesinden aldıkları olumlu geri dönüşlerle daha nitelikli işler yapmaya gayret ettiklerini belirtiyor.
İklim Haber, iklim bilimi, iklim politikaları ve iklim ekonomisi konularında güncel gelişmeleri, tarafsız ve veri odaklı bir yaklaşımla ele alıyor. İklim değişikliğini, bilimsel, ekonomik ve politik boyutları ile ele almaya odaklanan İklim Haber, iklim alanında faaliyet yürüten diğer basın organları gibi doğru ve tarafsız bilgiyi yaygınlaştırmayı amaçlıyor. Ayrıca, KONDA Araştırma ile bu yıl dördüncüsünün hazırlanacağı “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı” araştırmaları ile Türkiye kamuoyunun iklim değişikliğine dair algısını ölçüyor.
Türkiye’de İklim Medyası dosyamızın sonunda İklim Haber’den Bulut Bagatır ile Türkiye’de iklim haberciliğinin mevcut durumunu, İklim Haber’in özgün konumunu ve sivil toplumla işbirliklerini konuştuk.
‘İklim Haber, Bağımsız ve Veri Odaklı Bilgiyi Yaygınlaştırmayı Amaçlayan Bir Alternatif Medya’
İklim Haber kendini nasıl tanımlıyor? Misyonunuzu nasıl tarif edersiniz?
İklim Haber, bağımsız ve veri odaklı bilgiyi yaygınlaştırmayı amaçlayan bir alternatif medya kuruluşu. Genel çerçevede iklim bilimi, politikaları ve ekonomisi hakkında en güncel gelişmeleri paylaşıyoruz. Bunun yanı sıra iklim kriziyle doğrudan bağlantılı olan 17 Sürdürülebilir Kalkınma Amacı hedeflerini de içeren dosya konuları hazırlıyoruz. Çağımızın en büyük krizlerinden biri haline dönüşen iklim krizini, ana akım medyanın artık “öldüğünü” düşünürsek, politika yapıcılarına, akademisyenlere, iş dünyasına ve yurttaşlara sadece insanı değil, doğayı da gözeten bir şekilde anlatmaya gayret gösteriyoruz.
Tüm bunlarla birlikte KONDA Araştırma ile bu zamana kadar üç defa gerçekleştirdiğimiz “Türkiye’de İklim Değişikliği ve Çevre Sorunları Algısı” çalışmalarıyla da Türkiye kamuoyunun iklim değişikliği algısını ölçüyor ve giderek derinleşen iklim krizi hakkındaki görüşlerini ortaya koyuyoruz. Dördüncü araştırma için çalışmalarımıza da yakın zamanda başlıyoruz.
Sizi, iklim alanında içerik üreten diğer mecralardan, farklı kılan nedir?
İklim Haber olarak karar vericilere seslenerek politik boyutta bir değişim yaratmanın önemine inanıyoruz ve bunu sağlayabileceğini düşündüğümüz çalışmalar yapıyoruz. İklim haberciliği yayıncılığının Türkiye’de son derece kısıtlı olması gerçeğine rağmen, farklı yayın organları tarafından başarılı işlerin çıkarıldığını da söylemeliyiz. Bizim de arzumuz, 1.5 derece sınırına ulaşmamıza çok az kaldığını da göz önüne alarak, bu alanda daha farklı ve daha nitelikli işlerin yapılması.
Medyada iklim krizine dair haberler genelde aşırı hava olayları yaşandığında “felaket haberciliği” olarak çerçevesini çizebileceğimiz bir yaklaşımla yapılıyor. O felaketin arkasındaki nedenlere neredeyse hiç değinilmiyor.
Türkiye’de iklim alanında uzmanlaşan ya da iklim konusunda içerik üreten yeterli seviyede medya organı var mı?
Maalesef, yok. Yeterli medya organı olmadığı gibi haliyle bu alanda çalışan yeterli muhabir veya editör de bulunmuyor. Medyada iklim krizine dair haberler genelde aşırı hava olayları yaşandığında “felaket haberciliği” olarak çerçevesini çizebileceğimiz bir yaklaşımla yapılıyor. O felaketin arkasındaki nedenlere neredeyse hiç değinilmiyor. Bilerek veya bilmeyerek yanlış bağlantılar yapılarak, suyun bulanıklaşmasına neden olunuyor ve iş başka bir noktaya taşınıyor.
Yaygın medyada iklim krizine dair yapılan haberlere bakıldığında neredeyse tamamen erimiş bir buzun üzerindeki kutup ayısı fotoğraflarının halen kullanıldığını görebilirsiniz. Evet, iklim krizi kutup ayısının yaşadığı çevreyi ve türünü tehdit ediyor. Ancak sadece o türün sorunu değil, aksine yaşadığımız çevreyi, doğayı ve bizi de tehdit ediyor. İklim krizi küresel bir tehdit ve bizim mücadelemizi yerelden başlatmamız gerekiyor.
‘İklim Haberciliği İklim Krizinin Çözümünde Yol Gösterici’
İklim alanında haber yapmak içerik hazırlamak sizce çözüm gazeteciliği olarak da değerlendirilebilir mi?
İklim haberciliği ve çözüm gazeteciliği doğaları gereği yolları birbiriyle kesişen iki alan. İklim haberciliğinin, çözüm gazeteciliğini içerisinde barındırdığını düşünüyorum. İklim haberciliği temelde dünyanın şu an içerisinde olduğu krizin çözümlerinin neler olduğunu aktaran, yol gösteren bir habercilik. Bu zamana kadarki başarılı örneklerle birlikte zamanla hem dünyada hem de Türkiye’de bu iki gazetecilik türünün kesişiminim daha iyi örneklerini görmeye başlayacağımızı umuyorum.
İklim haberciliğinin Türkiye’de mevcut durumunu nasıl görüyorsunuz? Kamuoyu üzerindeki etkisini nasıl değerlendirirsiniz?
İklim haberciliği yapan çoğu alternatif medya kuruluşunun yaşadığı kapasite ve kaynak sorunu gibi sorunlarla İklim Haber de boğuşuyor. Haliyle, her ne kadar özenli, iklim bilimini temel alan ve veri odaklı haberler yapsak da içeriklerimiz belli bir okuyucu kitlesine ulaşılabiliyor. Buna rağmen hedeflediğimiz kitle olan karar vericilerden, akademisyenlerden, özel sektörden ve yurttaşlardan gelen olumlu dönüşler bizleri daha da cesaretlendiriyor ve halihazırda yaşadığımız sıkıntıları aşmak adına daha fazla çaba sarf etmemize destek oluyor.
Türkiye’de iklim ve çevre konularında içerik üretenlerin bir arada olduğu bir ağ var mı? Yoksa, neden? Sizce böyle bir ağ olmalı mı?
Şu an için Türkiye’de böyle bir ağ bulunmuyor. İklim Haber olarak uluslararası bir ağ olan Covering Climate Now’ın (CCN) parçasıyız. Bu zamana kadar böyle bir ağın kurulmamasındaki en büyük etkenlerden birisinin bu alanda çalışan az sayıda kurumun olmasına bağlıyorum. Bu, diğer aktörlerle bir iletişimimiz olmadığı anlamına da gelmesin. Ancak bilgi birikiminin daha kurumsal bir yapı altında paylaşılması ve CCN kurucu direktörü Mark Hertsgaard’ın “iklim sessizliği” olarak nitelendirdiği durumu tersine çevirmek adına Türkiye’de de böyle bir ağın kurulmasına destek vermekten ve bu ağa katılmaktan mutluluk duyarız.
İklim Haber’in her zaman benzer işbirliklerine açık olduğunu da ayrıca belirtmek isterim. Buradan da önümüzdeki haftadan itibaren İklim Haber ekibi olarak Açık Radyo ile işbirliği içerisinde bir programa başlayacağımızı da duyuralım.
‘STK’lar Birincil Haber Kaynaklarımız Arasında’
İklim alanında çalışan STK’lar (küresel, ulusal ve yerelden) ile işbirliği ve iletişim çalışmalarınız var mı? Sivil toplumu, yayın politikanızın şekillenmesinde ve içeriklerin oluşmasında ne ölçüde sürece dahil ediyorsunuz?
Türkiye’de iklim alanında içerik üreten hangi kurum ve kişileri takip ediyorsunuz?
Bu alanda içerik üreten hemen herkesi takip etmeye çalıştığımızı söyleyebilirim.
Z kuşağı var oluş kaygısıyla geleceğini garantiye almak istiyor.
Kuşaklar arasında iklim konusunda bir fark görüyor musunuz? Z kuşağının iklim krizine ilgi ve farkındalığı yüksek denebilir mi?
Z kuşağının iklim krizine dair farkındalığı oldukça yüksek çünkü geleceklerinin, kendilerinden önceki nesillerin yarattığı tahribat nedeniyle mahvolmasını istemiyorlar. Kendilerinin hiç dahil olmadığı bir geçmişin sonuçlarını yaşamak yerine, sürdürülebilir bir yaşam talep ediyorlar.
Yeni yapılan küresel bir araştırmaya göre, yaşları 16 ila 25 arasında değişen her 10 gençten yaklaşık altısı iklim değişikliği konusunda çok veya aşırı derecede endişeli ve hükümetlerin eylemlerini yeterli bulmuyor. Z kuşağı var oluş kaygısıyla geleceğini garantiye almak istiyor ve bu hızla devam eden bir kriz karşısında hemen ve acil bir şekilde mücadele edilmesini talep ediyor. Tam bu yüzden küresel olarak iklim grevlerine çıkıyorlar, bilimin söylediklerine kulak verilmesini ve hemen harekete geçilmesini güçlü bir şekilde ifade ediyorlar.
Türkiye’de İklim Medyası adlı dosyanın diğer yazılarına buradan ulaşabilirsiniz.
Cevap bırakın