Fotoğraf: Hikmet Adal / bianet
Deprem bölgesinde iş makinaları dur durak bilmeksizin çalışıyor. Her yer enkaz ve artık kaldırma çalışmalarına geçildi. Şehirlerin üzerinde toz bulutu hakim. Sulama yapılmıyor. Bu toz içinde bir tehlike barındırıyor: Asbest.
Asbest bir kimyasal değil, mineral. Türkiye’de kullanımı 2013’te tamamen yasaklandı ancak öncesinde yapılan binalarda gayet yaygın bir şekilde kullanıldı. Solunması ilerleyen dönemlerde sağlık için bir tehdit.
Asbest Söküm Uzmanı Kenan Yıldız risklere karşı uyarıyor. Bölgedeki herkese FFP3 maske dağıtılmasını, enkazın sulama yaparak kaldırılması gerektiğini söylüyor:
Deprem bölgesindeki bu gizli tehlikeyi ve boyutunu nasıl görüyorsunuz?
Deprem bölgesinde tehlike sadece asbest değil, başka unsurlar da var. Asbest daha popüler bir konu olduğu için ön planda. Mesela kurşun da bir tehlike. Türkiye’de kullanılan boyaların çoğu kurşun içeriyor ve kanserojen.
Şu an bölgede bir toz sorunu var. Özellikle enkaz kaldırma sırasında çok ciddi sağlık sorunlarına sebebiyet vereceği gün gibi ortada.
İnsanlara maske dağıtılmadı. Acilen hem görevlilere hem de yerel halka maske dağıtılmalı.
Ayrıca enkaz kaldırma çalışmaları sırasında tozuma sulama yaparak kaynağında önlenmeli. Tehlikeli atıklar ayrıştırıldıktan sonra moloz döküm alanlarına götürülmeli.
Ama dediğim gibi sadece asbest ve kurşun değil tehlike kaynakları. Enkaz altında kalan gıdalar, yiyecekler, piller, patlayan kanalizasyon sistemi, elektronik devrelerdeki PCB’ler, florasanlar, civa… Bunların hepsi tehlike kaynağı. Doğal olarak hepsiyle ilgili bir yönetim planı yapılmalı. Onlarla ilgili atıklar ayrıştırılmalı. Ondan sonra da moloz döküm alanlarına götürülmeli.
“Kanunlar afet durumlarında uygulanmıyor”
Sizi aramadan önce AFAD’ın Acil Durum Müdahale Planı’na baktım ancak planda böylesi bir tehlikeye karşı nasıl müdahale edileceği konu edinmiyor…
Doğru. Türkiye’de 6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu var. Bu kanun afet durumlarında ve silahlı kuvvetlerinde uygulanmıyor.
İkincisi, bizim inşaat ve yıkıntı atıklarının kontrolü yönetmeliğimiz var. Benzer şekilde binaların yıkılması hakkında yönetmeliğimiz var. Ancak bunlar da afet zamanlarında ve askeri testlerle uygulanmıyor. Doğal olarak da bu bir yanlış. Umarım ders olur…
Peki şu an süreç molozun bir döküleceği alanı belirlemek midir?
Aslında evet, molozun döküleceği alanı belirlemek çok önemli. Belki en önemlisi. Şundan dolayı: Hadi molozu kaldırdılar, tehlikeli atıklardan ayırmadılar, götürdüler yeraltı sularının olduğu yere tepeleme doldurdular…
Yarın öbür gün doğa faaliyetlerinden, yağmur, rüzgar gibi mevsimsel faaliyetlerden kaynaklı tozumanın çok büyük alanları kontamine etmesi mümkün. Ve ileride bu durumun kitlesel olarak bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkarsa şaşırmayalım.
Sanırım önümüzde bir 11 Eylül örneği var (11 Eylül 2001 ABD Dünya Ticaret Merkezi saldırısı)… Türkiye için de benzer bir senaryodan mı bahsediyorsunuz?
Evet, mümkün. Şöyle ki; 11 Eylül’de kurtarma faaliyetlerine katılan itfaiyecilerin çoğunda asbeste bağlı hastalıklar gelişti. Hemen olmadı. 20 yıl sonra gün yüzüne çıktı.
Doğal olarak Türkiye’de de gerek arama kurtarma faaliyetlerinde çalışanların gerekse de bölgede yaşayan insanların yarın öbür gün bu hastalıklarla yüzleşme ihtimali çok yüksek.
Türkiye için bir asbest verisi var mı? Ne kadar kullanıldığını biliyor muyuz?
2013’te Türkiye’de asbest tamamen yasaklandı. Ama bu tarihten önce yapılan binalarda kullanılmış olması ihtimali çok yüksek.
Bölgede ben de çeşitli zamanlarda çalışmalar yapmıştım. Benim tahminime göre her 5 binanın 1’i asbest içerebilir diyebilirim.
“Asbestin düşmanı su”
Döküm yerlerinin öneminden bahsettiniz… Öncesi ve sonrası ne yapılmalı?
Orası deprem bölgesi. Çok büyük bir kaos yaşanıyor. Bir organizasyonsuzluk var. Kimsenin beklemediği bir felaket, farkındayım. Ama bu durum da göz ardı edilmez. İlk olarak bölgeye FFP3 dediğimiz koruyucu maske dağıtılmalı. İkincisi o bölgede yaşayan insanlar bu maskelere ulaşamayabilirler ki bu gayet doğal bence süreçte. O zaman cerrahi maske, atkı, polar gibi malzemelerle ağız ve burunlarını kapatmalı. Bu gibi materyaller birebir FFP3 maskenin yerine geçmez ama en azından etkiyi kısmen de olsa azaltır. En azından 10 birim toz soluyacakken 5 birim toz solumasına sebebiyet verir. Bu da maruziyeti azaltır.
Diğer konu enkazın kaldırılması. Sadece asbest için konuşacaksam suya karışması önemli değil. Asbestin bir numaralı düşmanı su. Tozumayı engellediği için su. Asbest aslında zehirli bir madde değil. Kimyasal ısısından dolayı bize zarar vermiyor. Solunum sistemi olan canlılara zarar veriyor. Yani hayvanlara da veriyor, insanlara da veriyor. Yani solunduğu, toz olarak içe çekildiği zaman akciğerlerde zarar yaratıyor.
Molozların döküldüğü yer de bu noktada önem kazanıyor. Eğer tepeler oluşturacak şekilde molozu yığarsanız yarın öbür hakim rüzgarların etkisiyle 10 yıllar hatta, yüzyıllar boyunca herkesi etkileyecek. İnsanların solunum yollarına inecek.
Buna karşı geçirmişiz toprak diyoruz. Tek tehlike asbest değil. İnşaat yıkımlarının arasında bulunan tehlikeli maddeler için geçirimsiz topraklara membran sarılarak atık bertaraf sahalarının yaratılmalı. Atıkların yer altı sularına karışması engellenmeli.
Mümkünse çukur alanlara atıklar dökülmeli ki uzun yıllar sağlık sorunları yaratmasın. Yoksa aksi takdirde tepeler oluştursanız, 100 yıl da geçse, 200 yıl da geçse bu maddeler kaybolmadıkları veya dönüşmedikleri için tehlikeyi engelleyemezsiniz.
(HA)