Dolmabahçe Sarayı

Dolmabahçe Sarayı

Toplumsal, siyasal ve teknik anlamda gelişmelerle dönüşümler 18. yüzyılda değişimi hissettirmeye 19. yüzyılda ise bunun somut karşılıklarını yaratmaya başlamıştı. Osmanlı Devleti’nin bu dönüşüm sürecinden ve batılı devletlerin gelişmelerinden etkilenmemesi pek mümkün sayılmazdı. Kendini yeni olana açan, teknik ve toplumsal gelişmeleri takip eden Osmanlı Devleti, geleneksel ile çağın gereklerinin harmanlandığı bir dönemi yaşıyordu. 

Bu değişim döneminin ürünü olan Dolmabahçe Sarayı, bünyesinde barındırdığı çok sayıda ek yapıyla beraber gerek mimarisinde gerek işlevsel özelliklerinde, batı ile doğu niteliklerinin bir arada kullanımına örnek teşkil eden bir yapıdadır. Mimari, dekorasyon, bahçe düzenlemesi gibi alanlarda modern ve geleneksel anlayışlar ahenkli birliktelik arz etmektedir.

Bu görkemli ve sembolik anlamlarla yüklü saray yapılarının, Osmanlı’nın başkenti İstanbul için de önemi ve anlamı derin olmuştur. Dolmabahçe Sarayı’na dahil olan yapılara baktığımızda çok geniş bir ölçeği kaplayan yapılar kompleksinden söz etmek mümkün. Dolayısıyla bugün Fındıklı’dan Beşiktaş sahiline kadar uzanan saray, mimari tasarımında ve yapı planlarında kentin dokusu ve çevre düzenleme çalışmalarının da hesaba katılmasını gerektiriyordu. 

İstanbul’da Yeniliğin Saltanatı; Topkapı ve Dolmabahçe 

Dönüşümün öncüsü bir simge olan Dolmabahçe Sarayı, yalnızca yapı özellikleriyle değil, coğrafi ve kentsel konumu itibariyle de değişimin rüzgârını taşıyordu. Sultan Abdülmecid’e kadar Osmanlı Devleti’nin yönetim yeri ve hanedanın yaşam alanı, Tarihî Yarımada denilen Sultanahmet bölgesinde, Topkapı Sarayı olmuştu. 19. yüzyıl hem değişim rüzgarlarının hem de toplumsal sorunların yaşandığı bir süreci ifade ediyordu. Artan nüfus, yerleşim yeri yetersizliği, yangınlar vb. sorunlar İstanbul’un kent planının kurulmasında temel etkisi bulunacak konulardı. 

 

Osmanlı Hanedanı’nın 1856 yılında yapımı tamamlanan Dolmabahçe Sarayı’na geçişi, yüzünü yeniliğe ve batıya dönen Osmanlı’nın göstergesiydi aynı zamanda. Devletin yüzyıllardır kullandığı yönetim merkezi olan Tarihî Yarımada’daki Topkapı Sarayı geri tamamen terk ediliyor, onun yerine Galata Yarımadası’nda Boğaziçi’nin kalbinde konumlanan Dolmabahçe Sarayı’na geçiliyordu. 

İstanbul, Bizans Dönemi’nden beri kozmopolit bir şehir olmuştu. Tarihî Yarımada’nın aksine Galata Yarımadası, yabancı elçiliklerin, Osmanlı Devleti’nde yaşayan yabancı kökenli insanların yerleşmiş olduğu Pera, Beyoğlu gibi bölgelerin olduğu bir semtti. Dolayısıyla Galata ve çevresi batı devletlerinin elçiliklerinin yerleşmiş olduğu bölgelerin etkisiyle Avrupai bir düzene sahip oluyordu. Osmanlı Devleti için Galata ve çevresi, dış ilişkilerin ve dış ticaretin merkezi konumunda bir bölgeydi. Avrupa ile ilişkilerin geliştiği süreçte Topkapı’nın terk edilip Dolmabahçe’ye geçilmesi, bu anlamda batılı ve modern bir eğilimin göstergesidir. Dolmabahçe Sarayı, Galata Yarımadası’nda konumlanır. Galata Kulesi ve çevresine belli bir stratejik mesafeyi de koruyan saray, Boğaz’a hakim bir peyzaja sahip olmasıyla da dikkat çekicidir. 

Dolmabahçe’ye geçişin ardından cumhuriyetin ilanına uzanan süreçte toplumun düşünüş ve dünyayı algılayış biçimi ve yöntemi de dönüşmekteydi. Cumhuriyetin ilanı ardından, başkentin İstanbul’dan Ankara’ya taşınması kentin dokusunda ve nüfus yapısında ciddi değişimlere sebep oldu. Her halükarda bugünkü gibi İstanbul, ticari ve kültürel anlamda bir büyükşehir olma özelliğini, kozmopolit yapısını koruyordu. Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’nı ofis olarak kullanmaya başlaması sarayı ve semti modern Türkiye’nin birer simgesi hâline getirmeye başlıyordu. 

1930’lardan 1950’lere kadar saray yapılarında da değişimler gerçekleşiyordu. Dolmabahçe Meydanı’nın etrafındaki yapılar yıkılmış, saray ahırlarının bulunduğu bölgeye İnönü Stadyumu inşa edilmişti. Lütfi Kırdar, Henri Prost gibi kent planlama uzmanı isimler, bölgenin ve çevresinin dokusunu dönüştürecek imar planlarıyla şehrin çehresini de yeniden düzenliyorlardı. 

Yüzünü yeniliğe ve modern çağa dönen Osmanlı Devleti’nin dönüşüm simgelerinden Dolmabahçe Sarayı, modern Türkiye’nin de simge yapılarından biri olarak bugün İstanbul için yerini ve önemini korumaktadır. Cumhuriyetin ilanı ardından, modern bir devlet kuracak birçok reforma sahne olan Dolmabahçe, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün hayata gözlerini yumduğu odasıyla da ölümsüz bir hatırayı barındırır. Dolmabahçe Sarayı, İstanbul ve Türkiye Cumhuriyeti için ölümsüz bir değere sahiptir. Bir kentin çehresinin dönüşümüne tanıklık ettiği gibi bir ülkenin de dönüşümüne, çağdaşlık mücadelesine tanık ve ortak olmuştur.