Türk tarihinde bu yapıların kaynağına ve gelişimine bakmak gerekirse; Gazneliler devrinden başlayarak Karahanlı, İran’da Büyük Selçuklu ve bilhassa Anadolu Selçukluları zamanında ifadesini bulan, önemli örneklerinin günümüze ulaştığı, Osmanlı hâkimiyetinde de çok sayıda çeşitlilik gösteren durumlarıyla bu yapıların birden fazla kaynağa dayandığını kabul etmek gerekir. Kervansarayların kuruluşu ve organizasyonu ribâtlara bağlanır. Dolayısıyla kervansarayların gelişimini incelemek için ta Karahanlılar’dan başlayarak ribâtların ne olduğunu araştırmak yerinde olur.
Ribat Müslümanlığı kabul etmiş Türklerin “cihad” için hazır kuvvetler bulundurdukları sınır kışlaları ve tabyaları işlevlerini ifade eder durumdaydılar ve tahkim edilmiş bir çevre duvarı içinde çeşitli yapılar içlerinde askerî bir birliği barındırıyordu. Böylece Gazneliler, Karahanlılar ve Büyük Selçuklular Devri’nden kalan ribâtları kervansaray işlevinin yanında savunma sisteminin en kuvvetli yapıları olarak görmekteyiz. Ribâtların gelirleri ise devlet adamları ve zenginler tarafından yapılan vakıflarla sağlanıyordu. Sınırlar genişleyince ribâtlar askerî anlamlarını kaybedip, sadece ticari maksatlara hizmet eder duruma gelmişlerdir. X. yüzyıldan sonra ribât kelimesi ile kervansaray kelimesi eşanlamda kullanılır olmuştur.
Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar devrinde kervansaray, han ve menzil hanı terimleri birbirinden farklı bir anlam taşımadığı gibi ribât terimi de aynı anlamda tutulmuş ve az da olsa yapıların isimlendirmesinde, kitabelerde yer almıştır. Bunlar birbirleriyle benzer olmalarına rağmen yapı ve özellik olarak birtakım farklara sahiptirler. Günümüzde han, şehir içinde konaklama ve ticaret amacıyla inşa edilen yapılar için kullanılan bir kelime olmuştur. Hanlar mal yapımı ve ticaret işlerinin birlikte görüldüğü yerlerdi ve isimlerini de burada üretilen mallardan alıyorlardı.
Şehirler arası yollar üzerinde yaptırılan ve kuruluşları bakımından çeşitli ihtiyaçları karşılayacak şekilde olanlara ise “kervansaray”denilmektedir. Menzillerde inşa edilmiş kervansaraylarda, kervanlar geçici olarak konaklar, beraberlerinde getirdikleri malları pazarlar ve para işlemlerini yaparlardı. Bu işlemler yapılırken belli kurallara bağlı olarak hareket edilir ve bir sonraki konak yerine ait mal asla bir önceki yerde, herhangi bir şekilde elden çıkarılamaz ve değiştirilemezdi. Bu özellik ise ticari hayatın sağlamlığını ve devamlılığını sağlaması yönünden önemliydi.
Esasen menzil kervansaraylarından, şehir kervansarayları ve şehir hanları bu noktada ayrılmaktaydı. Şehir kervansaraylarında borsa işlerinin görülmesine karşılık, şehir hanları mal yapımı ve ticaret işlerinin birlikte görüldüğü yerler olmaktaydı.
Türk tarihine baktığımızda Hunlar’dan itibaren var olan ve bugün hâlâ sürdürülen birçok geleneğin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Bu geleneklerden biri de Türk devlet adamlarının topluma hizmet etmek, halkını korumak ve refah içinde yaşatmak için gösterdiği çabayla ilgilidir. Türk kültüründe dini, ırkı ne olursa olsun yolcuya, yolda kalmışa yardım etmek, onlara kolaylık sağlamak adeta bir görev kabul edilmiştir. Yüzyıllar boyunca süren bu anlayış İslamiyet’in kabulünden sonra dinî bir boyut kazanarak devam etmiştir. Doğrusu İslam’ın hayrı ibadet kabul eden hükmü, söz konusu bu geleneği daha cazip hale getirmiştir.
Türk toplumunun yaşadığı topraklar incelendiğinde buraların sosyal yardım müesseseleriyle donatılmış olduğu görülecektir. Tüm bunlar da Türk insanının misafirperverliğini, yardımseverliğini, hoşgörüsünü göstermesi bakımından oldukça önemlidir. Konumuz olan kervansaraylar da bu müesseselerin başında gelmektedir.
Kervansarayların inşa edilmesindeki temel gaye, yolcuların özellikle tüccar kafilelerinin, yolculukları sırasında herhangi bir zarara uğramadan hayvanları ve yükleriyle birlikte emniyet içinde geceleyebilecekleri mekânlar elde etmektir. Kervansarayların ticari amaçlarla inşa edilmeye başlandığını biliyoruz, fakat verilen hizmetlere bakıldığında zamanla başlangıçtaki ticari amacın üzerine çıkan bir gelişmenin olduğu görülür. Öyle ki kervansaraylar o dönemlerde Türk kültür hayatının ve sosyal hayatın gün yüzüne çıkarıldığı merkezler halini almıştır.
Kervansaraylar genellikle bir deve yürüyüşü ile 7-8 saatlik mesafelere kurulurlardı. Bu mesafe yolun önemine göre artar veya azalabilirdi. Çoğunlukla sultan, vezir ve büyük devlet adamları tarafından yaptırılırlardı. Bu yapılar içerisinde veya yanında zamanın, insan ve hayvanlarının her türlü ihtiyacı karşılayacak: yatakhane ve aşhaneler, erzak ambarları, ticari eşya depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescitler, kitap okumaları için kütüphaneler, misafirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedavileri için hastane ve eczaneler, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, rehberler, bu teşkilat ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan (büro) ve memurları vardı. Ayrıca buralarda yolcuların boş zamanlarını değerlendirmelerine imkân veren eğlencelere ve satranç başta olmak üzere türlü türlü oyunlara da yer verilmiştir.
Kervansaraylarda yazın kapalı mekânlarda hayvanlar, açık mekânlarda insanlar ve arabalar kalırdı. Kışın ise ticari hareketliliğin azalmasına rağmen kapalı mekânlarda insanlarla hayvanlar aynı mekânı paylaşırlardı. İnsanlar yüksek olan sekilerde, hayvanlar daha aşağıda olan bölümlerde kalırdı. Kervansarayların münferit odaları bulunduğu gibi avlularında hayvanları sulamak için yalakları da bulunurdu. Kervansaraylara gelen kervanlar akşam ezanı okunmadan yani hava kararmadan içeri girmek zorundalardı. Sabah ezanı okunmadan yani hava aydınlanmadan da dışarı çıkamazlardı.
Dışarı çıkmadan önce ortaya bir tellal çıkar, kervanların eksik ve yitik bir şeylerinin olup olmadığı sorulur, eğer bir eksiklik veya yitik varsa, kapılar bu eksiklik giderilmeden veya yitik bulunmadan açılmazdı. Kervansaraylarda her tür milletten insan kalırdı. Kervanların büyüklüğüne göre bu kişiler veya kervanlardan üç ila yedi gün hiç para alınmazdı, hastalık gibi olağan dışı durumlarda bu süre uzatılabiliyordu. Bazı kervansaraylarda ise daima para alınırdı. Hasta yolcuların tedavileri yapılır, ilaçları sağlanırdı. Kervansaraylarda hür-köle, zengin-fakir, Müslüman-Hıristiyan farkı gözetilmeden herkese eşit hizmet edilirdi.
Kervansaraylarda verilen hizmetlerde Türk kültüründe yer alan pek çok güzel unsuru bir arada görmek mümkündür. Bu unsurlar içindeki geleneksel misafirperverlik anlayışının kökenini de binlerce yıllık geçmişte aramak gerekir. Türk toplumuna göre misafirin kendi rızkıyla geldiği düşüncesi ve kutsal kabul edilmesi de belki bu tip yapıların meydana getirilmesinde etkili olmuştur.
Elbette ticaret yolları üzerine sıralanan irili ufaklı kervansarayların hepsinde yukarıda bahsettiğimiz hizmetlerin tamamının verilebileceği düşünülmemelidir. Çünkü verilen hizmetler kervansarayın bulunduğu mevkiyle, vakıflarının zenginliğiyle ve dolayısıyla teşkilatlarıyla doğrudan bağlantılıdır. Bu sebeple önemli ticaret yolları üzerindeki geniş teşkilatlı kervansaraylarda sözünü ettiğimiz hizmetlerin tamamının verildiğini, diğerlerinde ise hizmetin sayısının ve kalitesinin kervansarayın konumuna bağlı olarak değiştiğini söylememiz gerekir.
Kervansarayların yönetimi Tutgavul veya Rahdâr adı verilen bir komutana bırakılmıştı. Bu komutanın yanında yeteri kadar korucu ve kervansarayların işletilmesinde hizmet veren imamdan tedavi hizmetlerini gören hekime kadar pek çok görevli bulunuyordu.
Kervansarayların, Osmanlı Beyliği kurulup gelişmeye başladığı ilk yıllardan itibaren yollar üzerinde yapılmak yerine şehir merkezlerinde inşasına devam edilmiş, bununla birlikte işlev ve planları da değişime uğramıştır. Artık kervansarayların, menzillerde veya şehirlerde inşa edilen külliyelerde fonksiyonel bir yapı birimi olarak yer aldığı görülür. Osmanlı devlet politikası, menzilleri iskân etmek ve ıssız bölgeleri geliştirmek için menzil külliyelerinin yapımına önem vermiştir. Osmanlı devri kervansaraylarının çoğu yapı olarak açık bir avlu ve kapalı bölümlerden oluşmaktadır. Osmanlı mimarisinde Selçuklu kervansaraylarından farklı olarak kale görünümünden uzaklaşılmış, yapının dışarıyla bağlantısı artmıştır. Kervansaray olarak tasarlanan, cephesinde dükkânların yer aldığı binalar Osmanlı devrine hastır.
İstanbul’un fethinden sonra başlayan imar faaliyetleri içinde de yine önemli yapılar grubunu hanlar-kervansaraylar oluşturmuştur.
İstanbul’da kervansaray inşası, Fatih’in külliyesi ile başlamış, XX. yüzyıl başlarına kadar sürmüştür. Yaklaşık 4.5 asırlık süreçte inşa edilmiş, sadece İstanbul’daki örnekler, kervansarayların işlevsel çeşitlemelerine de açıklık kazandırmıştır.
İstanbul’da inşa edilmiş kervansaraylara bakmak gerekirse bunlar:
- Fatih Külliyesi Kervansarayı
- Bey Kervansarayı
- II. Bayezid Külliyesi Kervansarayı
- Yavuz Sultan Selim Külliyesi Kervansarayı
- Üsküdar Atik Valide Külliyesi Kervansarayı
- Eminönü Rüstem Paşa Kervansarayları
- Galata Rüstem Paşa Kervansarayı, Beşiktaş Kervansarayı
- Silivri Pirî Mehmet Paşa Külliyesi Kervansarayı
- Kanunî Sultan Süleyman Külliyesi Kervansarayı
Görüleceği üzere Osmanlı Devri İstanbul kervansaraylarının çoğu sultanî külliyelerin içerisinde inşa edilmişlerdir. Bu külliyeler değişik yapı birimlerinden oluşmaktadır. Bu yapıların en başında da ya cami ya da kervansaray yer alır.
1- Fatih Külliyesi Kervansarayı
İstanbul’da fetihten sonra yapılan ilk külliye olan Fatih Külliyesi’nde (1463-1470) insan ile hayvan-yük ikilisi için kesin olarak ayrı işlevsel yapılar inşa edildiği görülür. İnsanlar için tabhane-misafirhane, hayvan-yük ikilisi için kervansaray. Fatih Külliyesi’nde çorbacı kapısıyla külliye avlusu ve cami ilişkisi kurulan tabhane yapısı, hemen yanındaki imaret altında tek sahınlı kervansaray yapısıyla da hayvan-yük ikilisinin yolla bağlantısını kurmaktaydı. Fatih Külliyesi’ndeki işlevsel yapıların külliye içindeki insan-hayvan-yük ayrımı düşünülerek konumlanması, İstanbul’da daha sonra inşa edilmiş olan sultanî külliyelerde süren bir özellik olarak görülür.
2- Bey Kervansarayı
Han-ı Sultanî adıyla da anılan bu eserin Dâye Hâtûn Mahallesi’nde Mahmud Paşa Hamamı civarında bulunduğu, Kritovulas tarafından tarihinin 1468 olarak gösterildiği, 98 hücreli ve 42 dükkânlı olduğu Ekrem Hakkı Ayverdi tarafından bildirilmektedir. Evliya Çelebi Seyahatnamesi’nde eserden Kârbansaray-ı Ebülfeth Mehmed Han olarak bahsedilmesi, eserin yıkılış tarihinin 17. yüzyıldan sonra olduğunu göstermektedir.
3- II. Bayezid Külliyesi Kervansarayı
II. Bayezid Külliyesi’nde (1501-1506) caminin doğusunda, külliye dış duvarına cepheli kuruluşuyla, imaret ve kervansaray ikilisinin inşa edildiği bilinmektedir. Külliyede cami ile iki yandan bütünleşmiş tabhane hacimleri insanlar için, imarete bitişik öndeki avlusu ve kubbeli kuruluşuyla kervansaray yapısı ise hayvan-yük ikilisi için inşa edilmiştir. Günümüze sadece kubbeli ahır mekânı ulaşan kervansarayın önündeki avlu ve kapısı yolla ilişkiyi sağlamaktaydı.
4- Yavuz Sultan Selim Külliyesi Kervansarayı
Yavuz Sultan Selim Külliyesi’nde (1520-1522) Selçuk Sanat Okulu’nun bulunduğu alanda, cami mihrap ekseni üzerinde kervansaray ve imaret yapısının varlığı bilinmekle beraber bu yapı günümüze ulaşmamıştır.
5- Üsküdar Atik Valide Külliyesi Kervansarayı
Bilindiği gibi doğu ticaret yollarının İstanbul’a ulaştığı ilk merkez olan Üsküdar aynı zamanda Osmanlı ordularının, ticaret ve hac kervanlarının da doğuya toplu olarak hareket ettiği ilk yerdir. Bu özellikler Üsküdar’ın ticari hayatının gelişmesini sağlamış, birçok han-kervansaray yapısı burada inşa edilmiştir. Ancak bunlardan günümüze gelebilen Mimar Sinan’ın Atik Valide Külliyesi’nde inşa ettiği kervansaray olmuştur. Üsküdar’daki Atik Valide Külliyesi’nde (cami 1582-1583) merkezi bir mekânın iki tarafında çift meyilli çatıyla örtülü, günümüze iki katlı avlulu bloklar olarak ulaşan kervansaray yapısı, bir avlunun iki tarafındaki imaret ve tabhanelerle insan-hayvan-yük üçlüsünün ayrılığı düşüncesiyle, ancak organik bir bütünlük içinde yorumlanmıştır.
6- Eminönü Rüstem Paşa Kervansarayları
Eminönü’nden Uzunçarşı’ya uzanan alanda inşa edilen Rüstem Paşa Külliyesi’nde Büyük ve Küçük Rüstem Paşa Kervansarayları (1560-1561) kareye yakın bir avlu etrafında çok katlı plan kuruluşuyla önemli bir ticaret sistemi oluşturmuştur.
7- Galata Rüstem Paşa Kervansarayı, Beşiktaş Kervansarayı
Galata Rüstem Paşa Kervansarayı ve Beşiktaş Kervansarayı denizyoluyla gerçekleştirilen ticari hayatın gereği olarak inşa edilmişlerdir. Beşiktaş Kervansarayı’nın 16. yüzyılda Kaptan-ı Derya Sinan Paşa tarafından kendi adına yaptırdığı cami ile beraber inşa edilmiş olması mümkündür.
8- Silivri Pirî Mehmet Paşa Külliyesi Kervansarayı
Pirî Mehmet Paşa Külliyesi’nin (1530-1532) (tabhaneli cami, kervansaray, imaret, medrese, hamam, çeşme, köprü) dikdörtgen plan kuruluşlu, üzeri ortadaki bir sıra ahşap üzerinde çift meyilli çatı ile örtülü olan kervansarayı, İstanbul’da 16. yüzyıl boyunca inşa edilmiş olan kervansaraylardan farklı bir kuruluş gösterir.
9-Kanunî Sultan Süleyman Külliyesi Kervansarayı
İstanbul’un batısında, Marmara Denizi ile bağlantılı Büyükçekmece Gölü’nün doğusunda, göl ile aynı adla tanınan Büyükçekmece, İstanbul-Edirne arasında, İstanbul’a 40 km. uzaklıkta, günümüzde İstanbul’a bağlı bir ilçe merkezidir. Osmanlı’da batıya giden yollar üzerinde yer alan yerleşim, Edirne yönünden gelişte başkent İstanbul öncesindeki son menzil, tersi durumda ise ilk menzil olma özelliğiyle öne çıkar. 16. yüzyılda yol şebekesiyle birlikte önemi daha da artınca, dönemin sultanı Kanuni Sultan Süleyman (1520-1566) ve sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından farklı fakat birbirini tamamlayıcı yapıların inşasıyla yerleşim adeta yeniden imar edilmiştir. Burada inşa edilmiş olan Kanuni Sultan Süleyman Külliyesi’nde en büyük işlevsel yapı kervansaray olmaktadır. Mescit, kervansaray, dört bölüm halindeki köprü ve üç kemerli çeşme ile birbirine yakın olarak planlanmış bu yapılar topluluğunda kervansaray, dikdörtgen planlı, üç sıra destek dizisi üzerine çift meyilli çatı ile örtülü büyük bir hacim olarak yorumlanmasıyla önemli olmaktadır.
Kaynakça
Acun, Hakkı, Anadolu Selçuklu Dönemi Kervansarayları, Kültür Bakanlığı Yay., Editör: Hakkı Acun, Ankara, 2007.
Akalın, Şebnem, “Kervansaray”, İslam Ansiklopedisi, C. 25, Türkiye Diyanet Vakfı Yay., Ankara, 2002, s. 299-302.
Cantay, Gönül, “Osmanlı Dönemi Kervansarayları-Hanları”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. 10, Ankara, 2000.
Cantay, Gönül, “Türk Mimarisinde Kervansaraylar”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yayınları, C. 6, Ankara, 2002, s. 76-86.
Çetintaş, Sedat, Saray ve Kervansaraylarımız Arasında İbrahim Paşa Sarayı, Cumhuriyet Matbaası, İstanbul, 1939.
Güran, Ceyhan, Türk Hanlarının Gelişimi ve İstanbul Hanları Mimarisi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Yay., İstanbul, 1976.
İstanbul Kültür ve Sanat Ansiklopedisi, “Kervansaray”, C. 4, Tercüman Gazetesi Kültür Yay., İstanbul, 1985, s. 2049.
Müderrisoğlu, Fatih, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Menzil Yolları ve Menzil Külliyeleri”, Osmanlı Ansiklopedisi, C. 10, Ankara, 2000, s. 376-391.
Türk Ansiklopedisi, “Kervansaray”, C. 21, Milli Eğitim Basımevi, Ankara, 1974, s. 501-502.
Yiğit, Hülya, “Sosyal Hizmetler Açısından Selçuklu Kervansarayları”, Türkler Ansiklopedisi, Yeni Türkiye Yay., C. 7, Ankara, 2002, 301-307.
Cevap bırakın