İstanbul’da Balıkçılık ve İstanbul’un Balıkları

Soğuk bir kış sabahı, ayaz insanın elini ayağını kesiyor. Daha yataktan kalkarken bugünün pek çetin geçeceği belli

Balıkçı Ahmet kendini bildi bileli yıllardır Boğaz’ın serin sularında balık tutmak için sabahları erkenden sıcacık yatağını ev ahalisine bırakıp teknesinin yolunu tutar. Gözünü ilk açtığında bilir o günkü havanın nasıl olacağını. Bugün pek bir hevesli giyinir, giyinirken de kendiyle sohbet eder içinden.

Şehrini Tanı

Çok şükür bu sene güzel başladı. Yıllardır balığa hasret kaldık neydi o geçen yıllar. Moralsiz her sabah denize çıkıp da eli boş dönmek. Bu sene hepimizin keyfi yerine geldi neyse ki. Neydi o Palamut akını adeta Boğaz’da şov yaptı hergeleler. Yaaaaa, av yasağına uyuldu mu balık nasıl da irileşiyor, serpiliyor; oltadaki dansı bile başka kıvrak oluyor hayvanın. Boşuna dememişler; balık gibi ele avuca sığmaz diye.

-Ekmek teknesi bu başka birşeye benzemez. Yeter ki balık olsun sabah ayazı mayazı vız gelir o zaman bize. Haydi Ahmet Kaptan bugün de rast gelsin sana ve bütün arkadaşlarına, bakalım gün neler getirecek bereketiyle.

Balıkçılık; denizlerle çevrili bir şehir olan İstanbul’da yüzyıllardır süregelen bir meslektir. Ahmet Kaptan gibi kaç balıkçı geçmiştir bu sulardan. Hepsi de devraldıkları bayrağı Osmanlı’dan günümüze balıkçılık geleneğini sürdürmek adına taşırlar. Karadeniz’den gelen balık önce İstanbul Boğazı’nın dar kanalında toplanır, Boğaz’dan geçerken bazen akıntı balığın yönünü şaşırtır bazen yunuslar balığı sıkıştırır derken nereye kaçacağını şaşıran balık biranda kendini bir oltada veya bir ağda takılı bulur. Kendini kurtarabilen ise Marmara denizine, oradan Ege ve nihayetinde Akdeniz’e kadar ulaşır.

Osmanlı döneminden beri balıkçılık, içinde doğal limanların bulunduğu İstanbul için önemli ekonomik faaliyetlerden biri olmuştur. Dalyanların kurulması, ağların yapılması, balığın tutulması, temizlenmesi, hallerde satışa sunulmasına kadar balık, sofralarımıza ulaşana dek birçok meşakatli aşamadan geçer aslında.

Balığı pişirme tekniği de her dönem önemli olmuştur. 16.- 17. yüzyıllarda Rumların balık pişirme konusunda çok becerikli olduğunu ve daha çok Ermeniler ve Yahudiler tarafından tüketildiğini; İstanbul’a gelen sefir ve seyyahların yazdıklarından öğreniyoruz. Osmanlı Sarayı’nda ise; Fatih Sultan Mehmet’in balık merakı sayesinde Saray Mutfağı’nda kekikli yılan balığından karidese, istiridyeden kurutulmuş balığa kadar pekçok farklı çeşit deniz mahsülü pişirilmiş ve tüketilmiştir.

Şehrini Tanıİstanbul ve Çanakkale Boğazları biyolojik koridor olarak balıkların göç yolu ve doğal yaşamları açısından halen önemli bir yere sahiptir. Fakat günümüzde birçok etken; yüzyıllardır kendine özgü gelenekleri olan balıkçılığı olumsuz yönde etkileyerek bu geleneklerin kaybolmasına sebep olmaktadır. Kentleşme, denizlerin kirlenmesi, zamansız ve aşırı, kaçak avlanma, ekolojik değişiklikler birçok balık türünün de geriye dönüşü olmayacak şekilde yokolmasına sebep olmaktadır.

Boğaz’ın gözde balıklarından palamut ve lüferin neslinin azalması en dikkat çeken tür azalmasıdır. Lüferdeki azalmanın temel nedeni çinekopun büyüyemeden avlanması ile lüferin taze yemle beslenip temiz suları sevmesidir. Kim istemez ki Boğaz’a özgü; lezzetine doyamadığımız Lüfer’i daha sık sofralarımızda görmeyi mesela.

Kılıçbalığı, orkinos, karagöz, uskumru, pisi, kolyos, kırlangıç, minekop birdaha göremeyeceğimiz balıklar. Palamut, çinekop, sarıkanat, lüfer, mezgit, istavrit, hamsi, torik, tekir, zargana ise her sene  değişkenlik gösteren ve nesilleri tükenmekte olan balıklarımız.

Şehrini Tanı

Öngörülen; yaklaşık 20 yıl sonra eğer ciddi bir yapılanmaya gidilmezse, neredeyse balık türlerinin tamamının yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmasıdır.      Atıkların biyolojik arıtımından, Boğaz’daki peyzaj mimarisinden, balıkçılıktan, canlı kaynakların yönetimine, uzun verimli deniz araştırmalarına, gemi Trafik sisteminin kurulmasına kadar detaylı araştırmayı gerektiren bu yapılanma için sadece uzmanların, yerel yönetimlerin, devletin iştiraki değil ; bize miras kalan Boğaz’ı ve doğal kaynağı olan balıklarını korumak ve çoğaltmak İstanbullular olarak hepimizin görevidir diye düşünüyorum.

Fotoğraf: Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi