Kılıçdaroğlu’nun ‘Bay Kemali’: Dengeler değişiyor mu?

(bianet.org)

Kılıçdaroğlu’nun “Bay Kemal”i: Dengeler değişiyor mu?

Siyaset Bilimci ve İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz, güncel siyasi gelişmeleri değerlendirdi: “Kılıçdaroğlu’nun kitlesi genişliyor.”

Türkiye siyasetinde değişen dengeler ne anlama geliyor? Daha doğrusu değişen bir denge var mı?

Selahattin Demirtaş’ın açıklamaları siyasete etki ediyor mu? “Altılı Masa”nın Cumhurbaşkanı adayında ne gibi özellikler olmalı?

Dahası “Altılı Masa” adayını “henüz” açıklamamakla doğru bir politika mı izliyor?

Siyaset Bilimci ve İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz yanıtladı. 

“Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın söylem aracını elinden aldı”

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na seslenirken kullandığı “Bay Kemal” hitabını bu kez Kılıçdaroğlu Balıkesir mitinginde söyledi. Bunun siyasete etkisi ne oldu sizce?

Erdoğan, “Bay Kemal” hitabetiyle Kemal Kılıçdaroğlu’na uzun süredir sesleniyordu.

Erdoğan’ın kullandığı önemli bir söylem aracıydı “Bay Kemal”. Yani bir anlamda Kılıçdaroğlu’nu itibarsızlaştırma girişimiydi. Kılıçdaroğlu çok stratejik bir hamleyle Erdoğan’ın bu söylemini boşa çıkardı.

Ama Kılıçdaroğlu kendisinin en güçlü yanlarıyla “Bay Kemal”‘i tarif etti. Erdoğan’ın kullandığı çok önemli bir söylem aracını elinden aldı diyebilirim.

“Erdoğan güçlü bir lider”

Peki Kemal Kılıçdaroğlu’nun gözünde “Bay Kemal” nasıl bir lider olarak şekilleniyor? Onu tanımlama şansımız var mı acaba?

Seren Selvin Korkmaz hakkında

İstanbul Politik Araştırmalar Enstitüsü (IstanPol) Genel Direktörüdür ve enstitünün kurucularından.

Lisans ve yüksek lisans eğitimlerini Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tamamladı, doktora çalışmalarını Stockholm Üniversitesi’nde sürdürüyor.

Stockholm Üniversitesi’nde Türkiye ve Ortadoğu siyaseti üzerine dersler veren Korkmaz, aynı zamanda Washington merkezli düşünce kuruluşu Middle East Institute’de Türkiye uzmanı olarak yer alıyor.

Fox International Fellowship kapsamında Yale Üniversitesi’nde araştırmacı olarak çalışmış, liderlik ve politika önerileri geliştirme üzerine eğitimler aldı.

2013 yılından bu yana çeşitli sivil toplum kuruluşları ve araştırma merkezlerinde araştırmacı ve yönetici olarak görev yapıyor.

Avusturya merkezli Avrupa Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nün (PS:EUROPE) de kurucusu ve aynı zamanda 2017 yılına kadar enstitünün Türkiye direktörlüğü görevini yürüttü.

Çalışma alanları popülizm, sosyal dışlanmanın ekonomi politiği, siyasal partiler, seçmen algısı ve seçim stratejileri.

Güncel çalışmalarında popülizme karşı alternatif siyasal programları ve toplumsal hareketleri incelemekte, başarı kazanan siyasal programları ve kampanyaları Türkiye’deki yerel dinamiklere uyarlıyor.

Ayrıca kadınların ve gençlerin siyasete katılımı ve sorunlarının siyasetin merkezine taşınması konusunda farkındalık yaratmak için çalışmalar sürdürüyor.

Çalışma alanlarına dair ulusal ve uluslararası medyada sıklıkla görüş bildiriyor.

Kılıçdaroğlu’nun hem siyasi çizgisi, hem kişiliğiyle uyumlu bir Bay Kemal tarifi çıkmış aslında. Dürüst halkı için çalışan ve Türkiye’deki adaletsizlikle mücadele eden yoksullukla mücadele eden bir “Bay Kemal” profili çizdi.

Bence orada çizdiği “Bay Kemal” profili aslında Kılıçdaroğlu’nun uzun süredir hem mitinglerinde hem de Kılıçdaroğlu nasıl bir lider olduğu hikâyesini o videolarla biraz tarif ediyordu. Dolayısıyla onları tamamlayıcı bir özet.

Siz kendi durduğunuz noktadan hem araştırmacı kimliğiniz hem gözlemlerinizle birlikte,  bugün Türkiye siyasetinde Erdoğan’ın temsili ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun temsiliyeti sizce halk karşısında nasıl bir etkisi var? Bir şeyler değişiyor mu?

Erdoğan çok güçlü bir lider.  Kendi tabanında gerçekten her şeye rağmen hala kabul gören bir lider.

Tabanının sevdiği bir lider. Bunun karşısında Kılıçdaroğlu’nu da aslında kendisi kadar geniş desteğe sahip olmadığı için eleştiren bir lider. Bunu bir zayıflık olarak gösteren bir lider.

Ama hikâye biraz değişiyor. Hem söylemsel anlamda baktığımızda, hem örgüt çalışmaları, parti çalışmaları ve değişim açısından baktığımızda, çok daha güçlü bir CHP var.

Kılıçdaroğlu’nun hitabeti de çok daha etkili ve kuvvetli artık. Toplumun çok geniş kesimlerine seslenen bir Kılıçdaroğlu var. Hem de aslında göreve geldiği bugün günden bugüne değişen dönüşen bir Cumhuriyet Halk Partisi var.

CHP, artık bağ kuramadığı ve ulaşmakta zorlandığı yoksul, dindar kesimelle Kürtlerle diyaglolarında artık çok daha güçlü. Bunlar AK Parti’nin daha güçlü olduğu alanlardı. O yüzden adeta bir yer değiştirme var.

Kılıçdaroğlu, hem Cumhuriyet Halk Partisi’nin değiştiren ve dönüştüren bir lider hem de “Altılı Masa”yı bir araya getiren, “Altılı Masa” dışındaki muhalefet partileriyle de konuşabilen toplumsal barışa, uzlaşıya işaret eden bir lider olarak ön plana çıkıyor.

Yani Erdoğan’ın hitap ettiği kitle küçülürken Kılıçdaroğlu’nun seslendiği, Kılıoçdaroğlu’nun temsil kitle genişliyor. Burada bir dengenin değişimini söylemek mümkün.

“Demirtaş en kritik zamanlarda açıklama yapıyor”

Peki tam bu noktada HDP’nin eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın da bir çağrısı oldu. Hem “Altılı Masa”ya bir çağrısı oldu, hem de silah bırakılması noktasında söylemleri oldu. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu açıklamalar, siyasete nasıl etki ediyor?

Selahattin Demirtaş siyasete kritik zamanlarda müdahale ediyor.

Selahattin Demirtaş cezaevinde olmasına rağmen oldukça yapıcı ve dönüştürücü Türkiye’nin geleceğine toplumsal barışa uzlaşıya katkıda bulunacak şekilde siyasete müdahale ediyor. Ben bunu çok önemli buluyorum

Dört duvar arasına susturulmak için sıkıştırılmış bir siyasetçinin hala böyle büyük bir etkisi olması ve tüm kesimlerle diyalog kurmaya çalışması ve muhalefet içerisinde yapıcı bir dil kurması bence çok kıymetli Türkiye siyaseti için.

O yüzden özellikle önümüzdeki süreçte ben etkisinin hem önemli olduğunu düşünüyorum bu yaklaşımının

hem de kendisinin eğer Türkiye siyasetinde etkin rol oynayacağını düşünüyorum. Tabii eğer bir demokratikleşme süreci yaşayabilirsek.

Demokratikleşme gerçekleştiği müddetçe ülke daha rahatlayacak mı?

Evet öyle olacak. Çünkü Türkiye’de zaten muhalefet partilerinin aslında sunduğu vizyon, özellikle altı muhalefet partisinin güçlendirilmiş parlamenter sistem ve bunun vaadi seçim kazanmak değil. Aynı zamanda demokratikleşme ve demokrasiye geçiş.

Çünkü bugün eğer muhalefet seçim kazanır ama demokratikleşme gerçekleşmezse, o zaman daha tehlikeli bir popülist akımla yüz yüze kalabiliriz. O yüzden bence bu süreç çok önemli.

Türkiye bir demokratikleşme süreciyle de karşılaşabilir. Bu yüzden de Kılıçdaroğlu’nun hem daha önce de verdiği mesajlarını da şimdi mesajlarını da önemli buluyorum. Çünkü Türkiye’de tek bir kesim için adalet gelecekse Türkiye’de bunun bir anlamı olmayacak. Onun adı demokratikleşme olmayacak.

Ben 2023 sonrasında eğer muhalefet partileri iktidara gelir ve vaatlerini tutarlarsa Türkiye’nin böyle bir süreçle yani demokratikleşme sürecini yaşayacağını düşünüyorum.

Altılı Masa’nın tarafları

“Altılı Masa”nın temsilcilerinden Saadet Partisi’nin içinden bazı kişiler, sosyal medyada İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasını hem olumlu bulduklarını hem de Sözleşme ile birlikte Türkiye’de var olan  6284 No’lu yasanın da kaldırılacağını söylüyor. Bunun aksine Kemal Kılıçdaroğlu da “İstanbul Sözleşmesi iktidara geldiğimiz gün hemen yeniden uygulamaya başlayacağız” diyor. Sizce çelişki yaratmıyor mu acaba Masa’da?

Şöyle sadece İstanbul Sözleşmesi için değil. Pek çok konuda Masa’da belli çelişkiler olabilir. Çünkü Masa’da liderler var. Ama liderlerin de temsil ettiği partileri partilerinin kurmayları farklı görüşlerdeki örgüt temsilcileri vesaire var.

Tam da bu yüzden “Altılı Masa” altı partinin bir araya gelip birlikte ortak bir Türkiye vaadi, bir metin çıkarması aslında oldukça zor.

Biz bunu bu tarz çelişkileri göreceğiz. Önümüzdeki süreçte farklı konularda da göreceğiz. O yüzden hani ben o açıklamaları bir kere çok talihsiz buluyorum.

Ama “Altılı Masa”da hem Akşener’in hem Kılıçdaroğlu’nun bu konuda çok güçlü irade koyduklarını biliyoruz. Yine açıkladıkları deklarasyonda “İstanbul Sözleşmesi” kelimesi  geçmedi, ben de eleştiriyorum ama güçlendirilmiş parlamenter sistem önerisinde ciddi bir şekilde cinsiyet eşitliğine ilişkin de düzenlemeler var.

O yüzden ben en azından “Altılı Masa”daki diğer liderlerin bu hususta koyacakları iradenin belirleyici olacağını düşünüyorum.

Peki son olarak önümüzdeki dönem için siyasetin dengeleri değişiyor gibi görünüyor ama öte yandan Erdoğan’ın da vurguladığı gibi “Masa” halen bir aday çıkarmadı, açıklanmadı en azından. Sizce nasıl bir aday profiliyle yurttaşların karşısına çıkarlarsa daha pozitif bir yaklaşımla karşılaşabilirler?

Aday meselesini zaten hani çok erken açıklanmamasını doğru buluyorum ben de. Nasıl bir aday sorusu çok önemli? Şimdi toplumun beklentileri çok farklı olabilir.

Erdoğan karşısında anketlere baktığımızda çok daha popüler bir adayı destekleyebilir seçmen.  Türkiye’nin demokrasiye geçişi için önemli olan üç özellik var bence, Türkiye için önemli olan.

Birincisi, muhalefet partileriyle konuşabilen, “Altılı Masa”nın dışındaki partilerle de konuşabilen, onlarla uzlaşacak bir aday, onların kabul edeceği bir aday ama konuşabilen bir aday. Toplumun farklı kesimlerine seslenen bir bir aday.

İkincisi Erdoğan’a karşı meydanlarda iyi bir performans sergileyecek aday. Özellikle kutuplaştırıcı konularda bir aday çok popüler olabilir ama kutuplaştırıcı bir konu gündeme geldiğinde fire verebilir meydanda. Bu da oylarının geri düşmesine sebep olur.

Üçüncüsü de Türkiye’nin demokrasiye geçişini sağlayacak güvenilir bir aday.

Bence bu üçü çok önemli. Anketlere baktığımızda toplum daha çok popüler isimlere yöneliyor. Ama bence bu üç özelliği taşıyan bir  adayın iyi bir seçim kampanyasıyla ben seçimi kazanabileceğini düşünüyorum.

Evrim Kepenek

bianet kadın ve LGBTİ haberleri editörü. bianet stajyerlerinden. Cumhuriyet, Birgün, Taraf, DİHA, Jinha, Jin News için çalıştı. Sivil Sayfalar, Yeşil Gazete, Journo ve sektör dergileri için yazılar yazdı. “Okulun Duzi” belgeselini yönetti. Hemşin kültür dergisi GOR’un kurucu yazarlarından. Yeşilden Maviye & Karadeniz’den Kadın Portreleri, Sırtında Sepeti, Medya ve Yalanlar isimli kitaplara katkı sundu. 2011 Musa Anter Gazetecilik ödülü sahibi. İstanbul Üniversitesi Avrupa Birliği bölümünden mezun oldu, eğitimine Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünde devam etti.