Shermin Langhoff: “Osman Kavala’yı onurlandırmak, Goethe Enstitüsü için büyük bir onur!”
Osman Kavala’nın madalyasını sunma konuşmasında Langhoff, “Osman Kavala, başka bir dönemde, başka bir faşist iktidarın siyasi tutuklusu olarak 1926 ile 1937 arasındaki yıllarını Mussolini’nin emriyle hapiste geçiren Antonio Gramsci’nin bilgeliğini kendine örnek alıyor.” dedi.
Osman Kavala’nın da aldığı Goethe Madalyası, Almanya’nın en önemli devlet nişanlarından
Osman Kavala’nın hukuksuzca tutulduğu cezaevindeki sekizinci yılında layık görüldüğü Almanya’nın en önemli nişanlarından büyük şair ve yazar Johann Wolfgang von Goethe’nin onuruna verilen Goethe Madalyası’nın sunumunu Maxim Gorki Tiyatrosu direktörü Shermin Langhoff yaptı.
Goethe’nin doğum yeri olan Weimar’da düzelnenen törende, ödülün 70. yılında Osman Kavala’nın Goethe Madalyası’nın eşi Ayşe Buğra’ya verilmesi öncesinde Langhoff’un yaptığı konuşmayı paylaşıyoruz.
* * *
Shermin Langhoff, cezaevine atılmadan önceki yıllarda Osman Kavala ile/Fotoğraf:tdz.de
Maxim Gorki Tiyatrosu direktörü Shermin Langoff’un Osman Kavala’ya övgü konuşması
Bugün itibariyle 2 bin 858 gündür Silivri Kapalı Ceza İnfaz Kurumu’nda hapis tutulmakta olan Sevgili Osman ya da herkesin senden saygıyla bahsederken kullandığı şekliyle Osman Bey,
saygıdeğer Profesör Ayşe Buğra, yedi yıl boyunca maruz kaldığı Kafkaesk dava hakkında bir kitap yayınladığınız eşinizi temsil etmek üzere İstanbul’dan Weimar’a teşrif eden Sevgili Ayşe Hocamız,
saygıdeğer Enstitü Başkanı Gesche Joost ve
saygıdeğer Enstitü Genel Sekreteri Johannes Ebert,
ve elbette siz sevgili konuklarımız,
değerli jüri üyelerimiz ve burada bulunan tüm misafirler:
Sizleri -unutulmuş kadın temsilcileri de dâhil olmak üzere- şairler, düşünürler ve geçmiş çağların demokrasiye gönül vermiş kişilerin kenti Weimar’da selamlamak isterim!
Buraya ayağımın tozuyla geldiğim, Ege Denizi’nde bulunan On İki Ada’dan birinde Ahmet İnsel’e rastladım; İnsel, Osman Kavala ve diğer dostlarıyla beraber 1982’de, yani 12 Eylül darbesinden kısa bir süre sonra İletişim Yayınevi’ni kurmuştu.
Osman Kavala o günlerde henüz 25 yaşındaydı. İleride Türkiye’nin en saygın yayınevlerinden biri olacak İletişim, süregelen bu baskı döneminde demokrasiye ve eleştirel düşünceye katkı sağlayacak eserler yayınlayacaktı.
On İki Ada, 1967’den 1974’e dek mevcudiyetini sürdüren askeri cunta döneminde komünistlerin, anarşistlerin ve diğer muhaliflerin sürgün edildiği bir coğrafyaydı. Nitekim 1909’da dünyaya gelen şair Yannis Ritsos, 1967 yılında, yani Osman Kavala’nın Paris’teki doğumundan tam on yıl sonra, buraya sürgüne gönderilenlerden biri olmuştu.
“…kardeşim
mavi gözlü dostum,
mavi yüreği
ve daha da mavi düşlerinle
sen ki karanlığa derin derin
baktığın zaman
en ufak bir kin duymadan
karanlığı bile mavileştirirsin
…”
Bu dizeler, 1902 yılında, Osman Kavala’nın hem soyadını aldığı hem de atalarının menşei olan Kavala kentinin 150 kilometre batısındaki Selanik’te gözlerini dünyaya açan şair Nazım Hikmet’e yazılmıştı. Osman Kavala’dan 55 yıl önce doğan ve öldüğündeyse Kavala’nın henüz dört yaşında olduğu Nazım Hikmet de hayatının önemli bir kısmını siyasi tutuklu olarak Türkiye’deki hapishanelerinde geçirmişti. Karanlığı bile mavileştirmek, Sevgili Osman Bey, işte bu senin de iyi bildiğin bir iş.
Osman Kavala, 60 yaşından bu yana tutuklu. Bir ay sonra, 2 Ekim’de 68 yaşına basacak. Goethe-Institut temsilcileriyle Gaziantep Belediyesi’nde yaptığı görüşmeden dönerken 18 Ekim 2017 tarihinde İstanbul’da havalimanında tutuklanmıştı.
“Asil olmalı insan, yardımsever ve iyi!” der Goethe 1783 yılında. Bir yıl öncesinde dostu Saksonya-Weimar-Eisenach Dükü Carl August tarafından asalet unvanı verilen şair, yine aynı yıl savaş komisyonu direktörlüğünün yanı sıra yol yapımı ve maden ocakları direktörlüğü görevlerine getirilmişti. Aynı zamanda, dükalığın finans yönetiminden de sorumluydu.
Goethe’nin Osman Kavala’yı “asil, yardımsever ve iyi” olarak görüp görmeyeceğini bilemem; ancak benim tanıdığım Osman Kavala’yı daha iyi tarif edecek sözler bulmanın zor olduğu görüşündeyim.
Osman Kavala’nın adını ilk kez, Fatih Akın’ın danışmanı olarak 2003 ve 2004 yıllarında, “Duvara Karşı” ve “İstanbul Hatırası: Köprüyü Geçmek” filmlerinin çekimleri için İstanbul’a geldiğimde işitmiştim. Kavala, kâr amacı gütmeyen Anadolu Kültür’ü 2002 yılında kurmuştu. Nitekim 2005 yılında onunla ofisinde şahsen tanışma fırsatım oldu. O dönem Hebbel am Ufer bünyesinde düzenleyeceğim “Beyond Belonging” festivalinin hazırlıklarını sürdürüyor ve Alman sinemacı Thomas Arslan’a “Uzaktan” belgeselinin araştırma gezisini planlamasına yardımcı oluyordum. Osman Kavala bizleri Anadolu Kültür’ün Diyarbakır’daki sanat merkezine yönlendirdi; burada genç ve heyecanlı sinemacılarla buluşma fırsatı da bulduk. Bu sinemacıların Kürtçe ve Türkçe olarak çektikleri eserler hafızamda daha dün izlemişim gibi taze.
Bizim gibi daha yüzlerce kişiye destek olduğunu, insanları buluşturduğunu biliyorum. Her zaman harikulade fikirleri vardı ve en küçük ayrıntısına dahi vâkıf olduğu birçok projeyle meşguldü. Büyüleyici bir belagati olmakla beraber, sizi dinlemeyi tercih ettiği izlenimi yaratmayı da hep bilirdi. Zeki bir insan olarak, daha akıllı olmayı düstur edinmişti. Tanıştığımız andan itibaren de sonsuz hayranlığımı kazandı.
Tanışmamızı izleyen on yılda yollarımız defalarca kesişti ve ister dostu Hrant Dink’in 2007’deki katlinin ardından diyalog ve barış için arttırdığı çabaları olsun, ister Ermeni sanatçılarla kurduğu işbirlikleri, isterse İstanbul Bienali’nin küratörlüğünü üstlenen Hırvat Kadın Sanatçı Kolektifi WHW’ye sağladığı büyük destek, yürüttüğü çalışmaları daima yakından takip ettim –tüm bu işlerinin arasında fırsat bulup sayısız önemli sergiye ev sahipliği yapacak Depo İstanbul ile bu kente seçkin bir sergi mekanı kazandırmayı da başarmıştı.
Benim gibi ne çok insana dokunduğunu ise Fatih Akın ile beraber 2020’de çektiğimiz ve yüzlerce saygın sanatçı ve kültür emekçisinin, Osman Kavala’nın o güne dek başlattığı, desteklediği ya da teşvik ettiği proje ve eserlerden söz ettiği “Osman Kavala Ne Yaptı?” adlı video kampanyası esnasında fark ettim.
Cezaevindeki birinci yılı 2018’de, besteci ve müzikolog Vardapet Gomidas için –bir tanesi de Maxim Gorki Tiyatrosu’nda gerçekleştirilen– bir dizi anma konseri tertipledi.
Demokrasi, hukuk devletinin üstünlüğü ve adalete bağlılığı bugün de ısrarla sürüyor. Türkiye’de yakından ilgilendiği gelişmeler ve uluslararası arenada yaşananlar hakkında düzenli olarak görüş bildiriyor.
Osman Kavala akıllı ve duygudaş bir gözlemci. Ancak, belki de en büyük yeteneği, elzem gördüklerini hayata geçirme yetisi. Ruhen daima bizimle olsa, bize en derin karanlıklardan umut verse de, şahsen aramızda bulunmamasının özlemini bu yüzden böylesine acıyla hissediyoruz.
Osman Kavala, başka bir dönemde, başka bir faşist iktidarın siyasi tutuklusu olarak 1926 ile 1937 arasındaki yıllarını Mussolini’nin emriyle hapiste geçiren ve ünlü “Hapishane Defterleri”nde “aklın kötümserliği ve iradenin iyimserliğinden” söz eden Antonio Gramsci’nin bilgeliğini kendine örnek alıyor.
Türkiye’de kültürü, sivil toplumu ve medeni hakları savunan girişimlerin en önemli hamilerinden biri olageldi. Kendisi Avrupa ile mübadele ve diyalogun yılmaz savunucularından biri.
Dünyanın neresinde olursa olsun, karşılıklı fikir alışverişi, eğitim, kültürel miras, çeşitlilik, uzlaşı ve toplumlararası anlaşma için emek veren herkes için bir rol model.
Osman Kavala’yı onurlandırmak, Goethe Enstitüsü için büyük bir onur!