Sincar Dağı – Ezidiler Bilinmeyen Bir Halkın Öyküsü

Êzidîler İle İlgili Diyaloglar: “Sincar Dağı – Bilinmeyen Bir Halkın Öyküsü”

Yaba Yayınları, Ağustos 2014 tarihinde IŞİD’in saldırısı sonucunda “73. Fermanı” yaşayan Êzidî Kürtler ile ilgili 1900’lü yılların başında İtalyanca yazılmış bir eseri Türkçe olarak yayınladı.
Yaba Yayınları, Ağustos 2014 tarihinde IŞİD’in saldırısı sonucunda “73. Fermanı” yaşayan Êzidî Kürtler ile ilgili 1900’lü yıllarda İtalyanca yazılmış bir eseri Türkçe olarak yayınladı.

Mezopotamya Kitaplığı’nın 29. kitabı olarak yayınlanan kitap “Sincar Dağı – Bilinmeyen Bir Halkın Öyküsü” başlığını ve “Yezidi Halkının Yarı Pagan Öğretisi ve Uygulamaları” alt başlığını taşıyor.

Kitabı Samuele Giamil, İtalyanca yazmış, Celal Kabadayı Türkçe’ye çevirmiş. Kitap iki ayrı bölümden oluşuyor. İkinci bölümünde Fransız asıllı Doğubilimci François Bernard Charmoy’un “Kürtler” başlığı ile yazmış olduğu metin yer alıyor.

Kitabın 1800’lü yılların sonları ile 1900’lü yılların başlarında yazıldığını dair kimi kaynaklarda geçen bilgiler mevcut. Yazar Samuele Giamil’in kim olduğu ile ilgili çok az bilgi var.

Samuele Giamil kitabın hemen girişinde “Sevgili Okura” başlığı ile bir önsöz yazmış ve orada çok kısa da olsa bazı bilgiler vermiş.

Bu yazıdan anlaşıldığı kadarıyla kitabın orijinali Süryani-Keldani dilinde yazılmış ve bu metin Rabban Lormizd Manastırı’nda bulunuyormuş. K

Remi kaynaklarda Rahip Isaac tarafından yazıldığı belirtilen bu metni Giamil İtalyanca’ya çevirmiş.

İlk bölüm 10 başlıktan oluşuyor

10 başlıktan oluşan bu kitapta Êzidîler’in yaratılış inancı, Êzidî aziz ve krallar, evlilik, ölüm ve ölü gömme adetleri, hac ve festivaller gibi konularda bilgiler içeriyor. Kitap iki kişinin Êzidîler’in yukarıda saydığım başlıklarına dair sohbeti şeklinde yazılmış.

Haklarında her hangi bir bilgi olmayan bu iki kişiden biri Êzidîler ile ilgili soru soruyor, diğeri de cevap veriyor. Sorular ve cevaplardan yola çıkarak her iki kişinin de Êzidî olabileceği gibi bir sonuca ulaşmak mümkün.

Kitaba ismini veren Sincar Dağı ya da Çiyayê Şengal, Ağustos 2014 tarihinde IŞİD’in saldırdığı yerlerden biri idi. Bu saldırının sonucunda binlerce insanın öldürüldüğü, on binlercesinin esir alındığı, çoluk çocuk on binlercesinin de yerini yurdunu bırakmak zorunda kaldığı kadim halk Êzidîler”in çilesi bitmiyor.

Êzidîler’in 73. fermanı

O günden sonra dünya kamuoyunun çok daha fazla dikkatini çekti Êzidîler, özellikle IŞİD tarafından esir edilip pazarlarda satılan kadınların yaşadıkları yüzünden.

Ama aslında Êzîdîler bu topraklarda epey uzun zamandır yaşıyorlardı, kendine ait kültürel, sosyal özellikleriyle. Ancak “yüzde 90’nın müslüman” olduğu bu topraklarda müslüman olmayan bir topluluk ve geçmişte

“72 Ferman” yaşayan bir halk olarak çok da sesleri, sözleri duyulmasına izin verilmiyordu.

Nereden bilecektik ki tarihe Ermeni Soykırımı olarak geçen 1915’te yaşananlar sırasında Süryanilerle birlikte bir diğer hedefin Êzidî Kürtler olduğunu.

Osmanlılar döneminde de birçok kez buna benzer katliamlardan geçen Êzidîler, bundan dolayıdır ki IŞİD saldırısı esnasında yaşadıklarına 73. Ferman adını verdiler. Yani 2014 Ağustos’undan önce 72 Ferman yaşamışlar, bu da 73.’sü olmuş.

Yaşar Kemal Êzidî soykırımından bahsediyor

Yaşar Kemal “Fırat Suyu Kan Akıyor Baksana” adlı romanında Êzidîler’in o tarihlerde yaşadıklarını şu sözlerle aktarıyor:

“Bak bana yavrum, iyi dinle. Biliyorsun, ben sünni Müslümanım.

“Ben bir tek insanım. Bir tek insan acı çekiyorsa, bütün insanlar acı çekiyordur. Bu Yezidiler yüzlerce yıldır acı çekiyorlar, öldürülüyorlar, soylarını tüketiyorlar. Dünya da bir tek Yezidi kalmadı, diye düğünler, bayramlar ediyorlar.

“Uzun bir süre de Yezidiler ortalarda gözükmüyorlar. Herkes artık onların soylarının tükendiğini sanırken bir de bakıyorlar ki Yezidiler kurt sürüleri gibi dağlardan çöle inmişler..

“Sen de gördün herhalde, yıllardır, önüne gelen Yezidi öldürüyor. Çocuk demiyor, bebek, genç kız, delikanlı, yaşlı, hasta demiyor, dağları çölleri, mağaraları, delikleri bir bir arayarak Yezidi bularak öldürüyorlar.

“Gene de tükenmiyor, yılmıyor direniyorlar. Ve bütün insanlar, haberleri olsa da olmasa da onlarla birlikte öldürülüyor, acı çekiyor, aşağılanıyor, tükeniyor ya onlar tükenmiyor. Öldürenler de onlar kadar, onlar gibi onlarla birlikte ölüyorlar ya öldüklerinin, çürüdüklerinin farkına varmıyorlar.“

“Emir; ‘Fırat,’ diyordu, ‘Fırat, günlerce, aylarca insan ölüleriyle doldu da taştı. Fırat suyu kan akıyor baksana. Dicle,’ diyordu, ‘Dicle günlerce, aylarca insan ölüleriyle doldu da taştı. Dünyanın bütün kartalları çöle indiler, çölde insan etine doydular”. 

Samuele Giamil’in giriş yazısında Êzidîler’i küçük gösterdiği, kimi yerlerde onlara hakaret ettiği kimi ifadeler de göze çarpıyor.

Müslüman toplumu ile birlikte diğer dinlere mensup insanlar tarafından da Ezidîlere nasıl bir bakış açısı ile bakıldığını göstermesi açısından da önemli bir kaynak, söz konusu kitap.

İkinci bölümde Charmoy’un “Kürtler”i var

Kitabın ikinci bölümünde Fransız asıllı Doğubilimci François Bernard Charmoy’un “Kürtler” adlı metni yer alıyor.

Charmoy, Kürt tarihi, Kürtler’in sosyal, kültürel, siyasal, cografi, dini ve dil ile ilgili bilgiler içeren ilk kaynaklardan biri olan ve Şerefhan Bitlisi tarafından kaleme alınan “Şerefname” adlı çalışmayı geliştirmiş bir isim. Eklediği yeni bilgiler ve dipnotlarla bu eseri 5 cilt olarak yayınlamış Charmoy.

Rus Doğubilimci Vladimir Minorski, Şerefname’nin 1868 tarihli St. Petersbourg baskısından yola çıkarak bu metni hazırlamış ve yayınlamış. Yaba Yayınları da bu metni Türkçe’ye çevirterek yayınladı.

Kitabın ikinci bölümünde yer alan bu metinde Charmoy, Kürtler’in menşeilerinin nereden geldiğini, Kürt isminin kaynağını, Farsça ile Kürtçe arasında ilişki bulunup bulunmadığını, Kürtler’in nasıl bir tarihi süreçten geçtiğini, yaşadıkları coğrafyayı, kurmuş oldukları devletleri, edebiyat, din gibi konuları ele alıyor.

Yaba’nın Mezopotamya Kitaplığı hakkında

Mezopotamya tarihine ilişkin çoğunlukla orijinalleri Süryanice olan eserlerin, batı dillerinden Türkçe’ye çevirildiği kitapları kapsıyor. Son yayınlanan Sincar Dağı kitapı ile birlikte 29 tane kitap yayınlanmış oldu.

“Erbil Vakayinamesi”, “Siirt Vakayinamesi”, “Urfa Akademisi”, “Nusaybin Akademisi, “Antakya Akademisi”, “Kildaniler-Doğu Kilisesi Tarihi”, “Urfa’da Ermeni Yetimhanesi”, “Şerefname – Kürt Ulusunun Tarihi (5 cilt), “Gundi Şapur Akademisi”, “Mezopotamya Mimarisinde Kutsal Mekanlar” bunlardan birkaç tanesi.

Irak”taki toplama kampında ezidiler 2018

Ferid Demirel

bianet Kurdî editörü. Marmara Ünivesitesi Gazetecilik Bölümü mezunu. Aynı okulda ve aynı bölümde yüksek lisans yapıyor. Birgün, Dicle Haber Ajansı (DİHA), Dem Tv, Rûdaw TV ve Sputnik Kurdistan’da muhabir, editör, haber müdürü ve şef editör olarak çalıştı. “Haber Analizi ve Arşiv İncelemeleriyle: Türkiye’de 9 Gazete” kitabına katkıda bulundu. “Çîrokên Şêwra Ermenan” (Cervantes Yayınları) ve “Guldesteyek ji Baxê Rewanê” (Sor Yayınları) kitaplarını yayına hazırladı.

KADİM HALK EZİDİLER

Yezîdîler ya da Ezîdîler (Arapça: يَزِيدِيَّةٌ, Farsça: یَزِیدِیَانْ, Kürtçe:یَزِیدِیَانْ / Êzidîtî), çoğunlukla Kürtçe konuşan etnodinsel bir topluluğa verilen isimdir.

Bu topluluğun Zerdüştlük ve eski Mezopotamya dinlerinden uzanan dinî inançlarına Yezidilik ya da Ezidilik denilmektedir. Ezidiler, temel olarak târihte Asurluların bir parçası olan Irak’ın Ninova bölgesinde yaşamaktadırlar. Yezidilerin bir kısmı Kürt kimliğini benimsemiş olsa da, özellikle Ermenistan’da yaşayan Yezidiler, kendilerini Kürtlerden ayrı tutmaktadır. Ermenistan, Gürcistan, Suriye ve Türkiye gibi ülkelerde yaşayan Yezidi toplulukları gittikçe azalma ve Avrupa’ya, daha çok da Almanya’ya göç etme eğilimindedirler.

Coğrafi dağılım

Ermenistan, Gürcistan, İran, Suriye ve Türkiye’de de cemaatleri bulunan Yezidilerin bugünkü toplam sayısının 800.000 civârında olduğu tahmin edilmektedir. Bâzı bilimsel araştırmalar ise Yezidilerin nüfusunun çok daha fazla olduğu yönündedir. Ayrıca başta Almanya ve İsveç olmak üzere Avrupa ülkelerinde de birçok göçmen Yezidi yaşamaktadır.

1970’li yıllara kadar Urfa, özellikle de Viranşehir’de yoğun olarak yaşayan ve sayıları 80.000’i bulan Türkiye Yezidileri, 1980’lerle beraber ülke dışına göç etmeye başlamışlardır. 1985 yılında 23.000’e inen sayıları, 2007 yılında 377’ye kadar (Urfa’da 243, Batman’da 72, Mardin’de 51, Diyarbakır’da 11 kişi) gerilemiştir. Türkiye Yezidilerinin büyük bir kısmı bugün Almanya’da yaşamaktadır, Avrupa Parlamentosu üyesi Feleknas Uca ve Sol Parti üyesi Ali Atalan bunlardandır.

Yezidilik dini

“Ezidi” kelimesinin bu dinin tanrısı olan Azda kelimesinden türetildiği iddia edilmektedir. Kürt dilinde “Tanrı” ismini karşılayan iki kelime mevcuttur: Bunlar “Ezda” ve “Xweda”‘dır. Ezda beni yaratan, veren ve var eden anlamlarına gelmektedir. Xweda ise kendiliğinden var olan anlamına gelmektedir.

Yezidiliğin önceki ilahî dinlerde anlatılan Düşmüş Melek’in yaratıcının buyruğuna rağmen insan karşısında eğilmeyip saygı göstermemesi, onun aslında ne kadar asil olduğunun tüm Evren’e ispâtıdır ve yaratıcı tarafından sınanmıştır. İşte bu sınavı başarı ile verip tüm insanlığın ve dünya işlerinin başına geçme hakkını kazanmış diye düşünülür.

Ancak burada Düşmüş melek’in sahip olduğu özellikler, diğer dinlerden farklıdır. Yezidilikte tanrı, Dünya’nın sadece yaratıcısıdır, sürdürücüsü değildir. Tanrısal iradenin vücut bulması için Düşmüş Melek, bir nevi aracılık rolü üstlenmiştir. Düşmüş melek,

Melek Tavus olarak adlandırılır ve bir tavus kuşu ile simgelenir. Gururlu bir melek olduğundan tanrıya isyan etmiş, ceza olarak 40.000 sene orada yanmış, sonunda döktüğü göz yaşları bu ateşi söndürmüştür. Artık tanrıyla barışıktır.

Düşmüş Melek, yemek pişiren ve yangın çıkaran ateş gibi, Dünya gibi hem iyi, hem de kötüdür. Yezidiler için Melek Taus, en güçlü melek ve aynı zamanda affedilmiş Şeytan’dır. Bu ismi ağzına almak, mukaddes olduğundan yasaktır. Tanrı, özünde iyilikle dolu olduğundan ibadet edip onun gönlünü kazanmak gerekmez.

Aksine ibadetin ona değil, içi kötülüklerle dolu olana, Tavus’a yapılması ile kötülüğün en büyük kaynağından korunulur. Bu anlamda iyilik ve kötülüğün kaynağı aslında Melek Tavus’tur. Âhiret inancı gibi sonradan hesap verilecek bir yerin varlığı söz konusu değildir. İnsanın inanışına ve yaşayışına göre Dünya Cennet’e de, Cehennem’e de dönüşebilir. Melek Tavus, bütün bu işlerin denetleyicisi ve tanrının bu Dünya’daki gölgesidir.

Ayrıca Yezidilikteki Melek Tavus inancı, eski Zerdüştlük ve Mitraizm’den etkilenmiştir. Günümüzde Yezidiler oldukça kapalı ve geleneklerine bağlı olarak kültürlerini devam ettirmektedirler. Kuşlara ve yılanlara olan hürmetin 6000 sene öncesine dayanan kuşa tapan inançlardan gelmiş olması muhtemeldir.

Yezidilere göre yaradılış

Başlangıçta Tanrı Azda, kendi ateşinden Melek Tavus’u yaratır ve ona Evren’i ve insanı yaratma görevini verir. Bununla birlikte yaradılış işinde Tavus’a yardımcı olacak altı melek daha yaratır. Bunun üzerine Melek Tavus, Azda’nın verdiği buyruk doğrultusunda ve yine Azda’dan aldığı bir toz ile Erkek ile Kadın’ı ve Evren’i, ayriyeten ayak işlerini görmesi için dört cin yaratır.

Daha sonra Melek Tavus, yarattığı bu iki insanı takdim etmek üzere Azda’nın yanına gider ve Azda, Melek Tavus’a “Bundan sonra bu iki insana tâbî olacaksın” der. Bunun üzerine Melek Tavus, “Bu iki insanı yaratan, yoktan vareden benim. Niçin onlara tâbî olayım? Ben sadece beni yaratan sana tâbî olur, sana ibadet ederim” der.

Bu ilk iki insandan toplam 80 çocuk Dünya’ya gelir. Daha sonra bu ilk iki insan, ideal insan konusunda anlaşmazlığa düşerek kavgaya tutuşurlar ve sınavdan geçirilmelerine karar verilir. Her ikisi de ruhlarını, düşüncelerini bir küpe doldururlar ve ağzını kapatırlar. 40 gün sonra Erkek olanın küpünden Şahid bin Car adında güzel bir genç çıkar. Kadınınkinden ise akrepler, çıyanlar, sürüngenler.

Adam, Şahid bin Car’ı o kadar sever ki diğer 80 çocuğuyla artık ilgilenmez olur. Bu da kadın ve 80 çocuğu arasında kıskançlık ve nefrete neden olur. Karar verirler, Şahid bin Car öldürülecektir. Kadın, bir parola belirler ve suikastın yapılacağını bu parolayla bildireceğini söyler. Ancak her şeyi bilen ve duyan Melek Tavus’u hesaba katmamıştır.

Melek Tavus, yarattığı dört cine emir verir ve cinler gece olunca bu 80 çocuğun ağızlarına üflerler. Uyandıklarında 80’i de farklı dil konuşmaktadırlar. Bu sebeple annelerinin söylediği parolayı da anlayamazlar. Şahid bin Car, böylelikle Melek Tavus’un sayesinde kurtulur.

Daha sonra Şahid bin Car’a dişi bir melek gönderilir ve bundan olan çocuklar, Yezidilerin atalarını oluşturur. Diğer 80 çocuktan Dünya’ya gelenlerse diğer insanları oluştururlar.

Yezidilikteki inançlar

Yezidiler kendilerine “Azday Halkı” adını verirler. İnançları arasında şu esaslar vardır:

Yezidiler’in önemli ibadethanelerinden biri olan Laliş’teki “Nûranî Dergâhı”(Irak-Kürdistan Bölgesel Yönetimi).

  • Dünya sonsuzdur, Dünya’yı yaratan tanrı onu asla yıkmaz.
  • Tabiatın korunması ve tabiata saygı esastır.
  • Günde iki defa Güneş’e dönerek ibadet edilir.
  • Çarşamba gününü, Melek Tavus ve ilk iki insanın yaratıldığı gün olup Şahid bin Car’ın meydana geldiği gün olduğundan dinlenme günüdür.
  • Ancak Şahid bin Car’ın soyundan gelenler Yezidilerdir. Sonradan Yezidi olmak mümkün değildir.
  • Melek Tavus’un adını telaffuz etmek, onun adını hatırlatan Kitan, mel’un, na’l, Şar, Şat gibi kelimeleri anmak, bu isim mukaddes olduğundan[13] haramdır.
  • Mukaddes ağaçlara tapılır.[11]
  • Kadınların saçlarını kesmesine müsaade yoktur.[11]
  • Nisan ayında evlenilmez.[11]
  • Bal kabağı, ceylan eti ve marul yenmez.[11]
  • Çok mukaddes bir renk olduğundan lacivert renkli elbiseler giyilmez.[11]
  • Şeyhler, pîrler ve müritlerden oluşan üç kastlı hierarşileri olup ancak kast dahilinde evlenilebilir.[11][15]
  • Şeyhlere para verilir.[16]
  • Üst kasta mensup olanlar, çok eşli evlenebilir.[11]
  • Başka din mensubuyla evlenen “aforoz” edilir, hatta öldürülür.[11][17]
  • Heft Sirr adı verilen “Yedi Sır” Şeyh Şems ed-Dîn, Şeyh Fahr ed-Dîn, Şeyh Sacâdîn, Şeyh Nâsir ed-Dîn, Şeyh Hesen, Şeyh Adî ve Melek Taus’tan ibarettir.[18]
  • Reenkarnasyon vardır.[11]
  • Mitraizm’de olduğu gibi boğa kurban edilir.[11]
  • Vaftiz yapılır.[11]

Yezidilerin kutsal kitapları[değiştir | kaynağı değiştir]

Yezidilerin iki kutsal kitabı olduğu söylenir:

1. Meshaf Reş:

15. yüzyılda yazıldığı ortaya atılmış olan ve Yezidilerin mitolojisini anlatan bir eser. Ayrıca kitabın sonunda Ezidilerin yapmalarının yasak olduğu şeyler bildirilir.

2. Kitab el Celve:

Daha geniş bir zaman diliminde Yezidileri bilgilendiren yazılmış bir kitaptır. Bu kitapta, bu kitabın sadece Yezidiler tarafından okunması gerektiği ve yabancıların eline geçmemesi söylenir. Beş bölümden oluşur.
  • Birinci Bölüm: Melek Tavus’un ezelî oluşu ve sıfatları. Diğer dinlerin artık hükümsüz oluşu ve kitaplarının geçerlililiğini kaybetmiş olduğu.
  • İkinci Bölüm: Ödül ve ceza, reenkarnasyon.
  • Üçüncü Bölüm: Her şeyin Melek Tavus’un denetiminde olduğunu anlatan bölüm.
  • Dördüncü Bölüm: Mevsimler, yasalar ile ilgili bilgiler ve yabancı inançlara kapılmamak gerektiğine dair uyarılar.
  • Beşinci Bölüm: Kendisini simgeleyen kavramlara saygılı olmayı buyuran bölüm.

Bugün çağdaş dil bilimcileri, bu eserlerin aslında Yezidilerin kutsal kitabı olmadığını kabul ederler; yukarıda geçen iki eserin de eski çağlara dayanmadığı kanıtlanmıştır. Bunun en büyük sebebi Yezidiliğin büyük ölçüde sözlü bir edebî geleneğe dayanmasıdır. Bu sebeple büyük İbrahimî dinlerdeki gibi bir yazılı kutsal metin mevcut değildir. Bununla birlikte son zamanlarda Yezidiler, ritüellerde kullandıkları şarkılar gibi çeşitli dinî sözlü edebiyatı yazılı forma geçirmeye ve basmaya başlamışlardır.

12. yüzyılda Yezidilik

Arap kökenli Şeyh Adî tarafından kurumlaştırılan bu dinde inananların çoğunluğu Kürtçe konuşmakta olup ağırlıklı olarak Irak’ın Musul kentinde yaşamaktadırlar. Bununla birlikte, anadili Arapça olan Yezidiler de vardır.  Bâzı araştırmacılara göre Yezidiler, Kürtler tarafından asimile edilmiş Asurilerdir Tarih öncesi dönemlerden beri Asurlularda kuş şeklinde simgeleştirdikleri ve kutsal kabul ettikleri bir Şeytan’a tapmaktadırlar.

Şeyh Adî Suriye’den Laliş’e taşındığında orada Şeyh Şems ed-Dîn, Şeyh Fahr ed-Dîn, Şeyh Sacâdîn ve Şeyh Nâsir ed-Dîn isimli dört aziz kişiyle tanışmış. Bu kişiler Ēzdîna Mîr adlı bir adamın oğulları olup bu gruba daha sonra Yezidiler tarafından al-Hassan al-Basrî olarak anılan Şeyh Hesen de katılmış. Bu beş kişi, Şeyh Adî ve Melek Taus ile birlikte Yezidilerin Heft Sirr dedikleri “Yedi Sır”‘ını oluşturur.

EZİDİ ADI NEREDEN GELİYOR?

Ezidi toplulukların çoğu bu adı “Dünyanın Yaratılışı” ilahisinde yer alan bir anlatıyla açıklar ve Tanrı’nın “Ben kimim?” sorusunu, “Sen Xuda’sın, ben Ezda! Sen Yaradan’sın ben mahlukat!” diye yanıtlayan Melek Tavus’un bu “adlandırmasıyla” ilişkilendirir.

Bir diğer sava göreyse, Ezidi inancının yaratılış mitolojisine bir gönderme olarak Adem’den sonraki ataları kabul ettikleri, bazı kaynaklarda Seyyid bin Car bazı kaynaklarda “Ezda” olarak anılan Şahid bin Car’ın soyundan geldikleri için Ezda’ya mensup olanlar anlamında bu adı aldıkları.

ONLARI ÖZEL KILAN NE?

İnanışlarına göre diğer tüm insanlar Adem ile Havva’nın soyundan gelirken onlar Adem’in tek başına kendi yaptığı “ikinci ata” dedikleri Ezda’dan çoğalmışlardır. Bu nedenle kendilerini seçilmiş halk olarak görürler. Yani doğuştan Ezidi olmayan sonradan Ezidi olamaz. Ancak Ezidiliği kabul eden Kürt, Arap kabileler olduğu gibi, Aleviliği, Bektaşiliği seçen Ezidiler de olmuştur.

EZİDİ Mİ YEZİDİ Mİ?

Geçmişten beri Yezidi değil Ezidi olarak anılmak istiyorlar. Bunun nedeni de soyağaçlarını Yezid b. Muaviye ya da Yezid b. Uneysa’ya bağlamaya çalışan İslami mihrakların iddiasını boşa çıkarmak ve “Yezit” sözcüğünün Müslüman algıdaki olumsuz çağrışımını kendilerinden uzak tutmak.

Yezid b. Muaviye, Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesinden sorumlu tutulduğundan “yezit” sözcüğüne kötü bir anlam yüklenmiştir. Bazı Ezidi toplulukların dönemin siyasal, sosyal koşulları nedeniyle Hz. Hüseyin’in katli konusunda suçsuzluğuna inandıkları için Muaviye ve oğullarını desteklemiş olması, Müslümanların onları soy bağıyla Yezid b. Muaviye’ye bağlamalarına ve Ezidiliği İslamiyet’ten kopmuş sapkın topluluk olarak göstermelerine neden olmuştur.

ŞEYTANA MI TAPIYORLAR?

Ezidilerin şeytana tapan, satanist bir tarikat oldukları iddiası Sünni İslam tarafından özellikle yaygınlaştırılmıştır. İlahi bildikleri Melek Tavus’un, Müslümanların ve Hıristiyanların “şeytan”ı ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Tanrı’nın yarattığı Baş Melek Azazil’in Ezidilerde Melek Tavus’a, diğer tek tanrılı dinlerde Şeytan’a kaynaklık etmesi bu yanılgıyı pekiştiriyor.

Ezidilerin meleği yedi küp gözyaşı dökmüş ve sonra Xuda tarafından affedilerek yeniden Tanrı katına çağrılmışken diğer dinlerin Şeytan’ı affedilmemiş ve dünyada kalmaya mahkum edilmiştir. Melek Tavus’un döktüğü 7 küp gözyaşıyla cehennem ateşini söndürdüğüne ve bu yüzden de artık cehennem diye bir yer olmadığına inanmaktadırlar. (Bu hikaye ayrıntılı olarak aşağıda anlatılacaktır…)

KUTSAL KİTAPLARI NE?

Ezidilik tarihi yüzyıllar öncesinin sözlü kültüre dayanan, dini bilgilerle ibadetlerin kuşaktan kuşağa aktarıldığı bir gelenektir. Asuri, İrani, Mecusi, Sabii, Maniheist, Mazdeki, Hıristiyan ve Müslüman unsurlar Ezidiliğin içinde katmanlanmıştır. Kutsal diye nitelendirilebilecek 2 kitapları vardır.

Kimler tarafından yazıldığı kesin olarak bilinmemekle birlikte Şeyh Adi b. Musafir tarafından yazıldığına inanılan ve ilk nüshası 8 sayfa, 109 satırdan oluşan Kitab-ı Cilwe (Nur Kitabı) ile bilinen ilk nüshası 152 satırdan oluşan Mushaf-ı Reş. Ancak Ezidilere göre bu metinler Kur’an ya da İncil gibi birer vahiy kitabı değildir bu nedenle “kutsal” metin olarak görülmezler. Ayrıca bu nüshaların zaman içinde değiştirildiğine inanmaktadırlar.

Onların dini pratikleri bu kitapların içeriğinden çok gelenekle devralınan kurallar ve ayinlerden oluşur. Yani Ezidilik yazılı değil, sözlü bir dindir. Ayrıca Ezidiler diğer dinlerin kutsal kitaplarının da zaman içinde insan eliyle bozulduğunu ve eklemeler, çıkarmalar yapılarak tanrısal gerçekliklerin ve vahiylerin çarpıtıldığını iddia ederler.

Ezidiler dini bilgileri kendi din adamlarından nakil yoluyla öğrenirler bu nedenle din adamlarına ve emirlere tam bir teslimiyetle bağlanmaları gerekmektedir. Ezidilik, İslam’ın şeriat düzenini kabul etmez, şeriatın alemin nizamı için insanlar tarafından yazılmış olduğunu iddia eder.

MELEK TAVUS KİMDİR? NEDİR?

Tanrı kendisini belli belirsiz bir an içinde yoktan var eder. Beyaz bir kuş yaratır ve kuşun sırtına bir inci yerleştirir. Tanrı kendisini o incinin içine hapseder ve kuşun sırtında alemi seyre dalar. Kuş alemin bir yerinde ansızın durur. Tanrı inciyi sayısız parçaya böler ve göğe doğru yükselir. Boşluğa yayılan inci parçalarından Güneş, yıldızlar, gezegenler, karanlık ve aydınlık çıkar.

Saçılan parçalardan biri Dünya’dır. Tanrı yeri ve göğü birbirinden ayırır ve der ki; “Dünya şen olmalı.” Tanrı kendisini boşlukta yok etmeden önce Dünya şen olsun diye bir kuş yaratır; kuşun adı Melek Tavus’tur. (Tawusi Melek) Melek Tavus binlerce yıl boyunca ne olduğunu bilmeden Dünya’nın etrafından dolanıp durur ve bir gün Tanrı Melek Tavus’u test etmeye karar verir. Dünya’nın tepesinde kökleri göğe, dalları yere uzanan bir ağaç yaratır ve Melek Tavus yaratıldığı günden bu yana ilk defa bir yere konar.

Tanrı karşısında belirir ve Melek Tavus’a “Söyle Tavus ben kimim?” diye sorar. Melek Tavus; “Sen sensin ben de ben. Başka ne olabilir ki?” diye yanıt verir. Tanrı bu cevap üzerine Melek Tavus’a çok kızar ve ağaçla birlikte gözden kaybolur. Binlerce yıl sonra yeniden ortaya çıkar ve Melek Tavus’a aynı soruyu sorar. Tavus aynı cevabı verir ve Tanrı yeniden sinirlenip yok olur. O zaman Melek Tavus Tanrı’yı düşünmeye başlar ve onun kim olduğunu anlar.

Ona bağlılığını göstermek için binlerce yıl yeniden Tanrı’nın belirmesini bekler. Bir gün Tanrı yeniden ağaçla birlikte belirir ve tekrar “Söyle bana Melek Tavus ben kimim?” diye sorar. Bunun üzerine Melek Tavus da “Sen Xuda’sın ben Ezda, sen yaradansın ben mahlukat” cevabını verir. Tanrı, Melek Tavus’a sadece O’na secde etmesini ve yeri göğü yaratanın kendisi olduğunu söyler.

Melek Tavus, Tanrı’yı onaylar ve cennete çıkarlar. Tavus kuşunun Melek Tavus’un suretini yansıttığına inandıkları için dini ve kültürel her figürde tavus kuşu resmine rastlamak mümkündür.

ADEM’İN YARATILIŞI

Tanrı Melek Tavus’a; “Dünya şen olsun” der.  Melek Tavus Perşembe günü Dünya’yı şekillendirmeye başlar, karanlığı aydınlıktan dağları denizlerden ayırıp toprağa can verir. Tanrı Melek Tavus’a bir daha “Dünya şen olsun” der. Melek Tavus Tanrı’nın ne istediğini anlayamaz ve terlemeye başlar. Terleri toprağa dökülür ve Melek Tavus ıslanan topraktan şekiller yapmaya başlar.

Daha sonra Tanrı’ya elleri ve ayakları olan, yüz hatları belirgin topraktan yapılmış bir şey getirir.  Tanrı topraktan şeklin yüzüne doğru nefesini üfler ve “Adı Adem olsun” der. Melek Tavus Adem’i alıp Cennet’te bir yere götürür. Ancak sonra Tanrı’nın karşısına götürüp “Tanrım, Adem’in gözleri var görüyor, kulakları var duyuyor ama yine de bir şeyler eksik” der. Tanrı beklediği bu soru karşısında Melek Tavus’a; “Git Ruh’la konuş ve ona de ki; Tanrı Adem’in bedenine girmeni istiyor”der.

Melek Tavus, Ruh’a gider ve Tanrı’nın buyruğunu iletir. Ruh da Melek Tavus’a “Adem ölümlü müdür?” diye sorar.  Melek Tavus ölümlü olduğunu bildirince de Ruh; “O vakit git ve Tanrı’ya şunu sor: Adem öldüğünde ölen Adem midir, ruh mudur?”

Melek Tavus bu soruya aldığı cevabı Ruh’a iletir ve “Ölen sen değilsin, Adem’dir” der. Ruh tekrar sorar; “Bu Adem dediğiniz varlık zarar gördüğünde acıyı çeken Adem midir, ruh mudur?”

Melek Tavus, Tanrı’nın huzuruna çıkıp bu soruya da yanıt alır ve tekrar Ruh’un yanına gidip; “Ölen de sen değilsin acı çeken de; yaşadığı sürece mükafatta Adem’indir cefa da” der. Ruh bunun üzerine mecburen Adem’in bedenine girer. Melek Tavus, Adem’in göbek deliğini düğümler ve Ruh böylece Adem’in bedenine hapsolur. Melek Tavus canlanan Adem’i alıp Cennet’e gelir.

MELEK TAVUS, CENNET’TEN KOVULUR

Bunun üzerine Tanrı tüm melekleri ve Adem’i huzuruna çağırıp “Bir emanetim var ve aranızdan birine bunu vermek istiyorum” der. Melekler korku içerisinde tek kelime etmeden bekler. Sadece Adem “Ben emanetinizi almaya talibim” der. Melek Tavus dahil tüm melekler şaşkınlıkla Adem’e bakarken, Tanrı tüm meleklere dönüp Adem’e secde etmelerini söyler.

Biri hariç tüm meleklerin alnı Adem’in önünde yere değer. Tanrı secde etmeyen Melek Tavus’a “Neden secde etmedin ey Melek?” der. Melek Tavus büyük bir gururla “Sen yeri ve göğü yaratan kadir-i mutlak olansın. Senden başkasına inanmam, senden başkasını dinlemem. Bu da bir sınavdır ve ben senden başkasına secde etmem” diye karşılık verir. Bunun üzerine Tanrı Melek Tavus’u Araf’a atarak cezalandırır.

MELEK TAVUS’UN 40 KÜP GÖZYAŞI CEHENNEM ATEŞİNİ SÖNDÜRÜR

Melek Tavus 40 bin yıl ağlar. Gözyaşlarını 40 küpte biriktirir ve hiç şikayet etmez. 40 bin yılın sonunda  Tanrı, yaşananların bir bütün olarak sınav olduğunu söyler. Öncekiler gibi sonraki zamanlarda yaratılacak olan tüm canlılar da bu sınavlarla özgürleşecek ve yaşamlarını onurlu bir şekilde sürdürecektir.

Tanrı Melek Tavus’u Cennet’ine alır ve “Tüm sınavlardan başarıyla geçtin ve bana olan sadakatini bir kez daha gösterdin. Sen artık meleklerin başı ve Dünya’nın yürütücüsüsün” der. Melek Tavus bunun üzerine Araf’ta biriktirdiği 40 küp gözyaşıyla Cehennem ateşini söndürür ve Dünya’yı yönetmeye başlar.

ADEM’İN ÇOCUKLARI

Tanrı, Melek Tavus’tan Dünya’yı şenlendirmesini ister. Bunun üzerine Melek Tavus, Adem’in kaburgalarından Havva’yı yapar. Onları Cennet’te bir ağacın gölgesine bırakırken “Tanrı’nın emridir, bu ağacın meyvesinden yemeyin” diye uyarır. Hikayenin bundan sonraki kısmı tanıdık. Adem’le Havva bir süre sonra bir yılanın kandırması sonucu “Yasak meyve”den yer ve Cennet’ten atılarak Dünya’ya gönderilirler. Şimdi gelelim Adem’le Havva’nın nasıl çoğaldığına…

Ezidilere göre Adem ile Havva nasıl çoğalacaklarına dair konuşurlarken, Melek Tavus Cennet’ten iki küp getirir. Adem’le Havva “ruh”larını küplere koyarlar. 40 gün sonra küpleri açtıklarında Havva’nın küpünde börtü böcek, Adem’in küpünde ise Seyyid bin Car (Küpten Gelen Çocuk) olduğunu görürler. Yıllar sonra Melek Tavus, Seyyid bin Car’a eş olarak Cennet’ten bir huri getirir. Seyyid bin Car ve Cennet’ten getirilen hurinin çocukları olur.

Adem’in sonraki yıllarda olan çocuklarının hepsi Havva’dandır ve çocukları ikizdir. Seyyid bin Car ve hurinin çocukları bugünkü Ezidi topluluğunun atalarını, Adem ve Havva’dan olan diğer çocuklar da farklı milletleri oluşturmaktadır. Yani Ezidiler, bir insanla bir hurinin birleşmesi sonucu meydana gelmişken diğer insanlar iki insandan çoğalmışlardır.

Seyyid bin Car, Adem ve Havva’dan değil, sadece Adem’in çocuğu olarak resmedilmektedir. Ezidi topluluğu bu sebeple dünyanın yaratıldığı andan itibaren var olan kutsal kana sahip olduklarına inanmaktadırlar ve Ezidi olmayan biriyle evlenmeyi kabul etmezler.

MELEK TAVUS “ŞEYTAN” MI?

Yaratılış mitinde yer alan Melek Tavus; Kur’an, İncil ve Tevrat’ta “Kötülük Meleği” olarak yazılmış olması Ezidiliğin “Kötülük Meleği’ne Tapanlar” olarak algılanmasına sebep olmuştur. Ancak  bu kitaplarda “Kötülük Meleği”, “Şeytan” olarak resmedilen Melek Tavus’un Tanrı’nın emrine uymayarak secde etmemesinin temel sebebi kibirli olması değil, Tanrı’ya olan kusursuz bağlılığıdır.

Semavi dinler, Tanrı’nın emrine uymayarak Adem’e secde etmeyen ve cennetten kovulan asi meleği kapsayan bu yaratılış hikayesini, meleğin Tanrı’ya uymadığı ve atıldığı kısmında bitirirler. Ezidiler ise hikayeyi devam ettirir ve sonunda Melek Tavus’un affedildiğine inanırlar.  Bir diğer önemli nokta da, Ezidi inancına göre Tanrı dünyanın ve kainatın yaratıcısıdır ama sürdürücüsü değildir.

Dünyanın geleceği Tanrı tarafından şekillendirildikten sonra kainatı idare etme görevi Melek Tavus’a verilmiştir. Ancak Melek Tavus herhangi bir tanrısal güç barındırmaz ve sınırlı bir güce sahiptir. Melek Tavus, Tanrı’nın emirlerini yerine getiren vekili ve yardımcısı olarak algılanır.

REENKARNASYONA MI İNANIYORLAR?

Birçok Ezidi’ye göre ruh ölümsüzdür ve ölümlü olan beden karşısında ruh kendisini sürekli yenileyerek yeni bedende var eder.

Ezidi liderlerinden Emir Muaviye bin İsmail el-Yezidi diyor ki: “Biz ruh göçüne inanıyoruz. Çünkü Melek-e Tawus’un aracılığı ile Yüce Varlık’ın yarattığı cevher sonsuzluktan başka bir şey olamaz. Cehennem ve Cennet tekbirleşmişlerdir. İnsan eylemlerinden ötürü harfi harfine, noktası noktasına bu dünyada yargılanır ve ödüllendirilir veya cezalandırılır.”

Ancak bu sözlerin tam tersini 1990’da Ezidi Ruhani Meclisiyle yapılan bir görüşme sırasında Baba Qewal dile getiriyor;

“Allah insanoğlunu yarattığı zaman, insanoğlunun günah işleyeceğini biliyordu. Eğer Yargı Günü’nde iyi bir yer yoksa ve hapishane gibi bir yer yoksa-cennet ve cehennem yoksa- insanlar Allah’tan nasıl korkardı. Bu yerler olmaksızın, insanoğlu O’ndan korkmazdı. Bu yüzden O iyiler için cenneti, kötüler için cehennemi yarattı.”

3 KUTSAL İLKE

Her Ezidi’de mevcut olması gereken 3 özellik vardır:

1.    Doğruluk İlkesi: Her Ezidi doğru yolda olmalı, Tanrı yolundan ayrılmamalı ve yalandan uzak durmalıdır.
2.    Bilme İlkesi: Her Ezidi, kendini, etrafındakileri ve bununla birlikte dinini bilmelidir.
3.    Utanma İlkesi: Başı dik bir biçimde cemaatte gezebilmeli ve kötü bir işe bulaşmamalıdır.

DİNİN ŞARTLARI

Dua etmek, oruç tutmak, zekat vermek, hacca gitmek, sünnet olmak ve Toke Ezi.

Toke Ezi nedir?

Ezidi inancına göre Seyyid bin Car, Melek Tavus’un Cennet’ten getirdiği huriden olan çocuklarının Adem ve Havva’nın çocuklarından farklı olduğunu göstermek amacıyla kendi çocuklarının boynuna beyaz bir ip bağlar. Bu ip bugün de Ezidiliğin simgesel göstergelerinden biridir ve her Ezidi’nin boynunda mutlaka bulunmalıdır. Ayrıca ölen kişi mahşer kalabalığında Melek Tavus tarafından bu ip sayesinde tanınıp Cennet’e alınacaktır.

GÜNEŞ’E VE ATEŞE Mİ TAPIYORLAR?

Güneş bir kült olarak Ezidi ibadetlerinin belirleyici unsurudur. Fakat Ezidiler hiçbir koşulda güneşe veya ateşe tapmaz. Güneş barındırdığı ateşle birlikte tüm diğer elementlerin ve doğanın yapısını değiştirebilecek bir güce sahip olması sebebiyle böyle bir öneme sahiptir.

Ayrıca yarı insan-melek’lerden Şeşims güneş olarak tasvir edilmektedir. Güneş’e yani Şeşims’e doğru edilen duaların Tanrı’ya iletileceğine inanmaktadırlar. Güneşin doğuşunda Doğu’ya, batışında Batı’ya ve gece de Doğu’ya dönerek dua ederler. Dualar Kürtçe okunur. Günlük dua ibadetleri bireysel olarak yapılır. Laleş’te yapılan hac törenleri dışında toplu ibadet ve dua mekanları yoktur.

SÜNNET ve VAFTİZ

Yeni doğan çocuklar mümkünse bir hafta içinde ya da 2 yaşına kadar mutlaka vaftiz (Mohr kirin) olmalıdır. Laleş’te bulunan Şeyh Adi Mabedi civarından alınan su çocuğun başına 3 defa dökülür. Sünnet de vaftizden kısa bir süre sonra yapılmalıdır.

HAC

Ezidiler hac için Laleş’e giderler ancak Ezidi inancı çerçevesinde toplu ibadet edilen tek mekan Laleş’tir. Ruhban sınıfı da Laleş’e yakın köylerde yaşar. 6-13 Ekim tarihleri arasında Irak’taki Laleş Vadisi’nde Şeyh Adi Mabedi’nde yapılan hac, Ezidiler için yerine getirilmesi gereken dini bir kuraldır.
Hac mekanında ağaç kesmek, ayakkabıyla dolaşmak ve içki içmek günahtır. Hac görevi bir hafta sürer ve bu süre içinde şeylerin türbeleri gezilir, kurban kesilir ve her gece ruhani grup tarafından Sema adı verilen dini bir tören düzenlenir.

Çakıltu, sema törenlerinin vazgeçilmez parçasıdır. Mevcut 5 kasenin içi yağla doldurulup yakılır. Üstte olan büyük kase dünyayı, onun altındaki 4 kase de doğu, batı, kuzey ve güney yönlerini simgeler. Bu haliyle sema halindeki ruhbanlar dünyanın etrafında dönen melekleri tasvir etmektedir.

DIŞARDAN BİRİYLE EVLENMELERİ YASAK MI?

Ezidiler Adem’in oğlu Seyyid bin Car’la cennetten getirilen bir hurinin soyundan geldiklerine inandıkları için Ezidi bir anne babadan doğmak Ezidi olmanın temel ölçütüdür.

Bir Ezidi’nin Ezidi olmayan biriyle evlenmesi kesinlikle yasak olduğu gibi bir Ezidi’nin bir başka Ezidi ile evlenmesinin önünde de birçok engel vardır. En önemli engel kastlar arasındaki farktır. Ezidi toplumu şeyh, pir ve mürid kastlarından oluşur ve bu kastlar arasında evlilik kesinlikle yasaktır.

Ancak Ezidilerin evlilikle ilgili anlayışları son 200 yıl içinde değişmiştir. Önceki yüzyıllarda cemaat çok eşliliğe karşı çıkarken şimdi nüfusun azalması nedeniyle buna göz yumulmaktadır. Evlilik ve boşanma işlemleri Şeyh Hesen şeyhleri tarafından yapılır.

Topluluk arasında boşanma yok denecek kadar az olsa da böyle durumlarda kadının da boşanma hakkı vardır.

ÖLÜM- CENAZE TÖRENLERİ

Dünyanın neresinde bir Ezidi ölürse, o Ezidi’nin cenazesi doğduğu topraklara getirilir. Cenaze töreni sırasındaki dini ritüeller Ezidilerin yaşadıkları ülkeye göre değişebilmektedir.

Örneğin Ermenistan’da mezarlıklar küçük bir oda olarak tasarlanır; ölen kişiye yeni bir kıyafet giydirildikten sonra kefenlenir, ölünün başının altına yastık, tabutun yanına bir tas ve özel eşyaları konur.

Ermenistan dışındaki bölgelerde ise yakın zamana kadar tabut kullanılmazdı. Ölen kişiye beyaz bir fistan, eldiven, çorap ve hırka giydirilir, sonrasında kefene sarılırdı. Irak’ta Laleş’ten getirilen toprak gözlere, ellere ve biraz da dudağa sürüldükten sonra yüzü güneşe dönük bir şekilde gömülür.

Cenaze sırasında ölen kişinin ahret kardeşi, bağlı bulunduğu şeyh, pir ve merebbi de hazır bulunmalıdır. Pir, suyu bedene helal kılar, merebbi suyu şeyhe verir, şeyh de bedeni dualar eşliğinde yıkar. Ölü toprağa verilmeden önce ahret kardeşi kefeni açar. Ayrıca ölenin yakın akrabaları, örgülü saçlarını kesip tabuta atar veya mezar taşına bağlar.

Birçok ruhban Ezidi’ye göre ruh ölümsüzdür ve ruh kendisini sürekli yenileyerek yeni bedende var eder. Bu nedenle Ezidiler ölüm anına kiras guherandin(beden değiştirmek) demektedir.

BISK TÖRENİ

Erkek çocuklar, tabi oldukları şeyh köye gelip yüzlerine dokunup Bısk Duası’nı okuyana kadar saçlarını kesmez. Kızlara bısk uygulanmaz. Kızlar Laleş’teki kutsal suyla vaftiz edilmekle yükümlüdür. Hurilerin saçlarının kesilmediği inancından dolayı kızların saçlarını ömür boyu kesmemeleri gerekmektedir.

VE YASAKLAR…

Tanrı, Melek Tavus ve Xudan’ların adını kötü anmak, ruhbanlara ve kutsal mekanlara saygısızlık etmek gibi soyut günahlar dışında elle tutulur bir dini kitabın olmaması yasaklar arasında kültürlere göre değişimlerin olmasına yol açmıştır. Bazı yasaklar da bazı gruplara mahsustur. Örneğin bazı Amadin şeyhleri güneşin kölesi olduğuna inandıkları için horoz eti yemezken müridler için böyle bir sınırlama yoktur.

Ayrıca birçok Ezidi için balık tutmakta sakınca yokken tutulan balığın yenilmemesi daha çok kabul görür.

Balık yememek yasağın değil minnetin ifadesi anlamına gelmektedir.

Ateş mümkün olduğunca söndürülmez ve siyah yılan da öldürülmez.

Siyah yılan öldürmemeye yönelik farklı hikayeler anlatılmaktadır.

Ermenistan’da, Adem ve Havva’yla konuşan ve dünyanın şenlenmesine vesile olan yılandır; Türkiye’de Nuh’u gemisinde açılan deliği tıkayan ve kainatın felakete doğru gitmesini engelleyen yılandır; Irak’ta Ezidi topluluğuyla husumeti olan Şeyh Mend’in topluluktan ayrılıp Laleş yolunda durdurarak tapınağa geri getiren yine yılandır.

Lahana, marul gibi içe doğru kapanan sebzelere yönelik yasaklara Avrupa ve Türkiye’de yaşayan Ezidilerin uyduğu pek görülmez ancak bu kurallar Suriye ve Irak Ezidileri için halen önemlidir.

Bir Ezidi’nin herhangi bir sebeple etrafına çizilen çemberden dışarı çıkmaması en popüler yasaklarından biridir. Buna göre Ezidi’nin çember dışına çıkması ancak çemberi çizenin veya çember dışındaki herhangi bir kişinin dairede ufak da olsa bir aralık silmesiyle mümkündür.

Sadece Türkiye Ezidileri arasında uygulanan bu yasağın esas nedeni bilinmemektedir ancak bu inancın Şeyh Adi’nin “benim takipçilerim, dinimin çemberinden çıkmasın” sözüne dayandığı söylenebilir.