Türkiye’de tekstil sömürüsü

0
facebook sharing button
Tekstil sektörünün tüm dünyada geçerli olan üretim sistemi, sömürü ve kirlilik üzerine kurulu. Binlerce mağazadan ulaşılabilen milyonlarca çeşit ucuz kıyafetin üretimi temelde iki alanda sömürüye dayanıyor; ekolojik kirlilik ve dünyanın sömürüsü, ikincisi ise işçilerin sömürüsü.

Ucuz giysilerin arkasındaki bu iki kirlilikten bugün işçi haklarına odaklanacağız. Türkiye’de tekstil işçilerinin hakları bağlamında çalışan Temiz Giysi Kampanyası’nın eylül ayında yayınladığı Tekstilin Geride Bıraktıkları: Tekstil Sektöründe Kayıtdışı İstihdam raporundaki  güncel verilere bir göz atalım.

Rapor, Türkiye’de tekstil sektöründeki kayıtdışı ve güvencesiz çalışmayı çarpıcı bir şekilde ortaya koyuyor ve maalesef bu buzdağının yalnızca görünen yüzü. Tekstil sektörünün son on yıllarda hızlı modanın etkisi ile daha da büyüyen bir sektöre dönüşmesi, bu ivmesini işçi sömürüsüne borçlu.

Türkiye’nin dünya tekstil haritasında önemli bir yere sahip olduğunu da ekleyelim. Ama maalesef yıllar geçtikçe tablo iyiye değil, kötüye gidiyor. Hızla artan yoksulluk, yoğun göç alımı, devletin denetim eksikliği işçileri geçinebilmek için zorlu şartlarda çalışmaya mecbur ediyor.

Temiz Giysi Kampanyası’nın 2022 tarihli raporu markalara taşeron işler yapan küçük ve orta işletmelerde çalışan işçi ve işverenlerle görüşmelerine dayanıyor.

Sektörün genel varsayımı, işgücünün ucuz olması gerektiği

Görüşmelerden çıkan bulgulara göre tekstil sektöründe çocuk işçilik yaygın, sigorta yapılmıyor, çoğu zaman işverenin sigorta yapmamak için doğru olmayan bahaneleri var veya çalışan kişi kazancından olacağı endişesiyle sigorta istemiyor veya işveren çalışandan habersiz sigortasını kesmiş, sigorta parasını çalışanın maaşından kesiyor, çalışanlar haklarından habersiz olduklarından talep edemiyor. Kayıt dışı ve güvencesiz yaşam sağlık hizmetlerinden yoksunluk, adil ücret, adil çalışma saatleri, iş kazalarına karşı güvence, izin, emeklilik, sendikalaşma haklarını tamamen ellerinden alıyor.

Burada çarpıcı olan istisnalardan bahsetmiyor oluşumuz; raporda bahsedilen ayrımcılık, kayıt dışı-güvencesiz çalışma, çocuk işçilik, sömürü sektörün normali haline gelmiş durumda. İşçiler için başka bir hayat söz konusu değilken işverenler için başka bir sektör yapısı mümkün değil. Tüm sektör bu şekilde çalıştığından işçilerin başka bir yerde çalıştığında bu haklara sahip olması da mümkün değil.

Raporda aktarıldığı gibi yerleşmiş ve normalleşmiş sistem çaresizlik ve kanıksamaya yol açıyor ve tüm bu haksızlık döngülerinin devamını sağlıyor.

Bu kolektif bir “bilerek görmeme” hali. Devlet yasaları koymuyor, koyduklarını denetlemiyor ve uygulamıyor; büyük markalar sormuyor ve bilmek istemiyor (ki sorulduğunda bilmediğini iddia edebilsin), tüketici de bilmemek için kafasını çeviriyor, satın alırken markaya sormuyor.

Devlet vergi toplamak için işyerlerinin kayıtlılığını denetlerken çalışanların kayıt dışı istihdamı veya çalışma koşulları ile ilgilenmiyor. Markalar kendi denetlemelerini yaparken ürünün kalitesi, üretimi hızıyla ilgileniyor, onları üretenlerin yaşam kalitesiyle değil. Devlet vergiyle, marka da istediği işin yapılmasıyla ilgileniyor.

Tekstilde kayıt dışılık seçim değil, zorunluluk

Devlet ve markalar bu sömürüyü tamamen küçük işletmedeki işverenin insafına bırakıyor. İşveren kendi kâr hesaplamalarına göre maaşları, çalışma saatlerini, kaç kişinin sigortalı görüneceğini (teşvik primi de alarak) belirliyor.

Tekstil sektöründeki işçilik ağır makineler kullanmayı genelde gerektirmediğinden hiçbir eğitimi olmayan kişiler, küçük yaştaki çocuklar, Türkçe bilmeyen göçmenler de rahatlıkla iş bulabiliyor. Bu da her zaman çalışacak birileri olduğu anlamına geldiğinden işçiler işverenin sunduğu tüm koşullara boyun eğmek zorunda. Göstermelik denetimlerde kayıtsız işçiler bodruma indiriliyor, ikinci defterler çıkarılıyor, sonra her şey eskisi gibi devam ediyor.

“Buradaki neden-sonuç ilişkileri işçilerin söylemlerinde çok sıkı işlemektedir. Tekstilde kayıtdışı işçi olmak seçtikleri değil zorunlu oldukları bir alan olarak ortaya çıkıyor.”

 “Hukuki olarak zorunlu olan çerçevede değil de, insan ilişkisi kapsamında düzenlenen işyerinde, işverenler bağırabilmekte, ücretsiz fazla mesai yaptırabilmekte, işler yetişmediğinde gecelenmesini isteyip iş olmadığında ücret vermeyebilmektedirler. İşçilerin bir önceki işlerinden ayrılma nedenlerinden biri olan sözel şiddet buna örnek teşkil eder: “Psikolojik şiddet. Küfür etti diye bıraktım.”

“İşverenler için kayıtdışı istihdam değil, kayıtlı istihdam norm dışı bir pratik olarak görülüyor: Eğer herkese sigorta yaparsam dükkânı kapatır giderim.”

Devlet, markalar ve işveren işçiyi bilgilendirmeyerek, yanlış bilgilendirerek bu sömürü kapanının içinde kalmalarını sağlıyor. Çoğu işçi için çocukken girdiği bu sistemden çıkış yok, ailesi de sistemin içinde, eğitimleri veya başka bir becerileri veya bilgiye erişimleri olmadığı için bildikleri hayat bu.

Tüketicinin sorumluluğu

Bu danışıklı dövüşte devlet, işveren, marka kâr ederken tüketici de ucuza aldığı giysilerle kazanç elde ediyor. Her yeni sezonda yepyeni kıyafetleri alabiliyor olmamız bu sömürüye göz yummamıza dayanıyor.

Türkiye’de yoksulluk arttıkça, göç alımı devam ettikçe, daha ucuza tekstil üretimi için bir merkez haline gelmeye devam ediyor. Markalar kâr için denetimi az daha yoksul ülkelerdeki sömürü üretimine yöneliyor ve Türkiye de gerek devletin eksikliği gerekse işverenlerin sömürü tercihi ve işe ihtiyacı olan on binlerce kişi ile bu sömürü sisteminin ön sıralarında olmaya talip. Bu küresel bir sorun, ama işin kötü yanı Türkiye’nin her geçen gün daha da kötüye gidiyor olması. Gün geçtikçe etiketlerde “Made in Taiwan” “Made in Bangladesh” yerine daha çok “Made in Turkey” göreceğiz ve maalesef bu yerli üretimin geliştiği anlamına değil dünyadaki tekstil sömürüsünde hatırı sayılır bir payımız olduğu anlamına geliyor.

 

Tüketiciler olarak yapabileceğimiz, yapmamız gereken şeyler var: Tedarik süreçleri şeffaf olmayan markalardan alışveriş yapmamak, “ucuz kıyafet” diye bir şeyin var olmadığını unutmamak. Ucuz bir kıyafet gördüğünüzde onun üretiminde dünyanın bir yerinde birilerinin zor koşullarda ve asgari yaşam standartlarına erişemeden üretmeye zorlandığından emin olabilirsiniz.

“Bu sadece tekstilde sigortasız çalışan işçilerin değil, bu toplumun bir parçası olan herkesin kolektif sorunudur.”

Sektörün normali ucuz işçilik ve sömürü ile ucuz kıyafet üretimi iken bu şekilde üretilmiş giysileri giymeyi normalleştirmiş olmamızı sorgulamamız gerekir. Tüm bu tabloda bu hak ihlallerine gözümüzü kapatarak dolaplarımızı bu sezonun yeni modası kıyafetlere ucuza dolduramadığımıza mı hayıflanacağımız yoksa giydiklerimizin gerçek bedelinin hesabını mı soracağımız bizim tercihimiz.

Tekstilin Geride Bıraktıkları: Tekstil Sektöründe Kayıtdışı İstihdam raporunu buradan okuyabilirsiniz.