Deprem sonrası ve güneş enerjisi

Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu, Temiz Enerji Haber Portalı’na özel kaleme aldığı yazısında deprem sonrası inşa edilecek konutların sıfır emisyonlu bina olmasına dikkat çekti.

Yazar: Prof.Dr. Işık TARAKÇIOĞLU

K.Maraş ve 10 ilimizde meydana gelen ve 13 küsur milyon kişinin doğrudan etkilendiği depremler sonucunda yaşanan kayıpların, acıların büyüklüğünü kelimelerle ifade etmek zor. Pek güvenilir olmayan resmi rakamlara göre bile hayatını kaybedenlerin sayısı 45.000’i buldu, yaralananların sayısı bunun çok üstünde. Yıkılan veya ağır hasarlı olduğu için girilemeyen bina sayısı 160.000’in, bu binalardaki bağımsız birim-daire-işyeri sayısı ise 800.000’in üstünde. En az üç milyon kişi açıkta kaldı. Buna ilaveten artçı sarsıntılardan ve müstakil depremlerden korkan milyonlarca kişi de evlerine giremediler. İlk birkaç  gün korkunç zor geçti.

Depremin üzerinden 20 küsur günün geçtiği ve bu arada 5 milyon kişinin bölgeden göç ettiği şu anda, hala başlarını sokacak bir çadır bulamadıklarını söyleyenler var ise de, AFAD bölgede 300.000’in üstünde çadır kurulduğunu söylemektedir, yani bir milyonun üstünde insan çadırlarda yaşam mücadelesi vermektedirler. Ben bu insanların yaşamlarını birazcık daha insancıl hale getirmek için ülkemizin güneş enerjisi nimetinden yeterince yararlanılmadığı görüşündeyim.

Sıcak su elde etme ve ısınma amaçlı olarak kullanılabilecek termal güneş enerjisi kolektörleri konusunda Türkiye deneyimlidir (10 milyon m2’nin üstündeki kurulu kolektör alanı ile, Dünya’da Çin ve ABD’nin ardından 3. en büyük kurulu güce sahip ülkedir) ve güçlü bir termal kolektör üretim kapasitesi vardır. Başlatılacak bir kampanya, bir seferberlik ile bölgeye 10-15 gün içerisinde on binlerce termal (su ısıtıcı) güneş kolektörü gönderip kurabilmek mümkündür.

Yıkık veya yıkılacak binaların yerine yenileri yapılıncaya kadar geçecek sürede insanların barınması için acil çözüm olan Çadırkentlerden sonraki adım, daha insancıl yaşam şartlarının sağlanabildiği konteynerkentlerdir. Deprem bölgesinde kurulacak konteynerlerin üstüne sıcak su gereksinimini karşılayacak ve ısınmaya katkıda bulunacak büyüklükte termal güneş kolektörü ve iyi izolasyonlu sıcak su deposu konulmasında büyük yarar vardır. (Tabii ki konteyner çatısının bu yükü taşıyacak güçte konstrükte edilmesi şartıyla).

Nihai çözüm olan deprem konutlarına gelince, hemen söyleyeyim:   Deprem Konutları Sıfır Emisyonlu Bina Olarak İnşa Edilmelidirler.

Önce bir hatırlatma: Nihai enerji tüketiminin yüzde 40’ı ve enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarının yüzde 36’sı binalarda gerçekleşen Avrupa Birliği ülkeleri, binalarda enerji kaynaklı sera gazı emisyonlarını azaltma, sıfırlama konusuna büyük önem atfetmektedirler. Bu kapsamda, AB Konseyi’nde Ekim 2022’de,  Binalarda Enerji Performansı Direktifinde önemli güncellemeler içeren değişiklikler yapılması hususunda mutabakat sağlanmıştır.

Konseyin mutabakat sağlanan önerisine göre Avrupa Birliği ülkelerinde 2028 yılından itibaren inşa edilecek tüm yeni kamu binaları, 2030 yılından itibaren de diğer tüm binaların sıfır emisyon ilkelerine göre inşa edilmesi gerekecektir. Buna göre tüm yeni binaların, güneş enerjisi kaynaklı enerji üretim potansiyelini en verimli kullanacak şekilde tasarlanması zorunlu olacak, yani yeni binalarda termal ve fotovoltaik güneş enerjisi yatırımı yapmak zorunlu hale gelecektir.

Nihai hedef,  2050 yılına kadar tüm bina stoğunun sıfır emisyon değerine ulaşması olup, bu doğrultuda bir taraftan yeni binalar sıfır emisyonlu olarak inşa edilirken, diğer taraftan da mevcut binaların yenilenmelerinin hızlandırılması, kötü performansa sahip binaların da kademeli olarak kullanımdan kalkması sağlanacaktır. Konseyin verilerine göre AB ülkelerindeki mevcut binaların %75’inin enerji verimsizliğine sahip oldukları göz önüne alınırsa, bu çalışmaların kapsamının ne kadar geniş olacağı daha iyi anlaşılmaktadır.

“Hayalperest Bir Mucidin Hayalleri” başlıklı yazımda, aynen “AB Konseyinin sıfır emisyonlu binalarla ilgili aldığı bu kararlardan sonra, tüm binaların sıfır emisyonlu olmasının, Türkiye’de olmasa da, AB ülkelerinde hayal olmaktan çıkıp, ulaşılması zorunlu hedef haline geldiği açık bir şekilde ortaya çıkmıştır. Hiç şüpheniz olmasın, ben görmeyecek de olsam, çok gecikmiş olarak ve çok daha ağır faturalarla, bir gün Türkiye’de de binaların sıfır emisyonlu  olmaları zorunlu hale gelecektir.” demiştim.

Bu hatırlatmalardan sonra depren bölgemize dönersek. Yıkılanların  yerine yapılacak binaların depremden en az etkilenecek şekilde inşa edilmesi için, yer seçiminden, planına, kullanılacak malzemesine kadar nelere dikkat edilmesi, uyulması gerektiği hususunda uzmanların önerileri İnşallah dikkate alınacaktır.

Benim belirtmek istediğim husus, sürdürülebilir bir yaşam  (küresel ısınmanın- iklim değişikliğinin daha ciddi bir felakete, tehdide dönüşmemesi) için er veya geç bütün binaların  sıfır emisyonlu bina olmasının şart olacağı bilindiğine göre, deprem bölgesinde yeni yapılacak binaların yalnız depreme karşı dayanıklı değil, aynı zamanda  sıfır emisyonlu binalar olarak inşa edilmesi gerektiğidir. Mantık, bilim bunu söylemektedir. Bu sayede:

  1. Ülkemizin toplam sera gazı emisyonunun bir miktar azalması, taahhüt edilen hedeflere ulaşmaya katkı sağlanması;
  2. Enerji ithalatımızın, dışa bağımlılığımızın azaltılmasına katkı sağlanması;
  3. Türkiye’nin pek iyi olmayan imajının iyileşmesi; EBRD, Dünya Bankası gibi kuruluşlardan daha fazla destek sağlanabilmesi;
  4. Bu binalarda oturacak olanların elektrik, ısınma ve su giderlerinin SIFIR olacak olması;
  5. Ve bence en önemlisi, yüzbinlerce bina sahibinin sıfır emisyonlu binaların bir ütopya olmayıp, gerçekten de elektrik, ısıtma ve su giderlerinin “SIFIR”a düşürülebileceğini ve binanın sıfır emisyonlu bina olarak inşa edilmesi için çıkacak, bina maliyetinin   yüzde 5-8’i kadarı  olan ek maliyetin (hibe değilse, uzun vadeli kredi borcunun)  elektrik ve ısıtma giderlerinden sağlanacak tasarruf sayesinde en fazla 4-5 yılda kendini geri ödeyeceğini gözleriyle görmeleri;
  6. Aklı gözünde olan Türk halkının, bu binaların avantajlarını görüp öğrenmesiyle de, yeni inşaatlarda sıfır emisyonlu bina projelerinin hızla yaygınlaşması sağlanacaktır.

Not: Bütün bu anlattığım hususların, İstanbul’daki riskli ve acilen dönüştürülmesi gereken 100.000 civarında olduğu söylenen bina için de geçerli olduğunu unutmayın lütfen.