“Toplumsal bir şok yaşıyoruz, yas sürecindeyiz. Bir bilgi akışı içindeyiz, çok fazla konu var. Süreç, öngörülemeyeni barındırıyor.” 1999 depreminde gönüllülüğe başlayan İhtiyaç Haritası’ndan Ali Ercan Özgür içinde olduğumuz durumu bu sözlerle özetliyor. Özgür’e göre, olası afetlere hazır olmamız için; eğitime odaklanmak, kentleri yeniden ve birlikte tasarlamak, mahalle düzeyinde örgütlenmek, sivil toplumun katılımı teşvik etmek ve yerel kalkınmayı esas alan bir yaklaşıma sahip olmak gerekiyor.
2015 yılında kurulan İhtiyaç Haritası, bir sosyal yardımlaşma kooperatifi. Afet dönemlerinde hayata geçirdiği Afet Haritası, Bir Kira Bir Yuva, Maraş depremlerinde de aktif olarak kullanıldı. Ashoka Fellow da olan Ali Ercan Özgür 6 Şubat’tan bu yana sahada. 6 Şubat depremlerini birçok boyutu ile konuştuğumuz Özgür, afet deneyimi ve gözlemlerini Sivil Sayfalar ile paylaştı.
Herkesin ortak akılla tartışmaya, düşünmeye ihtiyacı olan, yası yaşaması gereken bir dönem. Yani öngörülemeyenleri barındırıyor içinde.
2023 Maraş depremlerini, daha önceli deneyimlerinizle karşılaştırdığınızda nasıl değerlendirirsiniz? Sahada siz ne gözlemlediniz?
Önceki deneyimlerle karşılaştırdığımda bu tabii hem çok acı hem çok yıkıcı bir afet. Hem fiziksel hem psikolojik hem ekonomik hem sosyal olarak yıkıcı. Büyük bir alanı yıkan, büyük bir alanı kapsayan afetin etkileri de çok fazla olacak. İnsanların hayatlarında, aile hayatlarında şehirle kurdukları bağda, doğup büyüdükleri şehirden bir iç göç meselesi önümüzde olacak.
81 milyonun aslında evine ateş düştü bu anlamda. Herkesin o bölgede bir akrabası tanıdığı var. Ben de Kahramanmaraşlıyım. Baba tarafım Maraşlı. O yüzden uluslararası camianın, Türkiye’de kurumların, akil insanların, herkesin ortak akılla tartışmaya, düşünmeye ihtiyacı olan, yası yaşaması gereken bir dönem. Yani öngörülemeyenleri barındırıyor içinde.
Biz toplum olarak nasıl bir durumun içindeyiz? Ne yaşıyoruz? Bu süreç ne kadar daha devam eder?
Toplumsal bir şok yaşıyoruz, anlamaya çalışıyoruz. Yas içindeyiz. Bir bilgi akışı içindeyiz. Çok fazla bilgi geliyor ve çok fazla konu var. Üzüldüğümüz durumunda kaldığımız, çözüm bulup çaresiz hissettiğimiz, bazen dayanışmayla avunduğumuz, bazen umutsuz olduğumuz… Aslında birçok olumsuz, negatif, çaresiz duygunun içindeyiz.
Kamunun afet sonrası süreçteki politikalarını ve sivil topluma yaklaşımını nasıl değerlendirirsiniz? STK’lar arasında bir ayrışmaya gidildi mi?
Dünyada afet öncesi, afet olduğu andan itibaren bir hafta- on beş gün, büyüklüğüne göre geçen süreye “afet sırasında” diyebiliriz. Ve sonrasını takip eden doksan gün ve doksan gün sonrası da aslında “normalleşme çabası” diyeceğimiz bir dönem. Şu anda karşılaştığımız, sadece tarih kitaplarından öğrenebildiğimiz daha benzer örnekleri var. O dönemin koşulları, o dönemin teknolojileri neyle baş etmiş? Bilemiyoruz. Bilebildiğimizi de araştırıyoruz ama bugünkü durumda aslında kimsenin beklemediği, bu büyüklükte bir kriz, etki alanı, verdiği zarar, ortaya çıkan psikolojik durumla bir sürecin içindeyiz. Bununla tek başına dünyada ne bir kamu otoritesi, ne tek başına sivil toplum baş edebilir.
Ama burada tabii öncesinde yapılabilecek çalışmalarla kamu, sivil toplum, özel sektör, medya, bireyler… Yani birçok konuda çok şey yapılabilirdi. ‘Yapılabilirdi’ler çok fazla ama bir şey de diyemiyoruz; aynısı başka bir ülkede olsa nasıl bir etkisi başka bir coğrafyada olsa nasıl olurdu?
Böyle bir tarihi sürecin içindeyiz, öğrenmeye, anlamaya, bir yandan yaşayarak sakinleşmeye çalışıyoruz.
Elazığ depreminden beri Afet Platformu ile sivil toplum kendi arasında iletişim kurmaya çabalıyor. Özellikle yardımı örgütlemeye çalışıyor. 1999 depreminden beri sivil savunma özellikle AKUT öncülüğünde başlayan bir bilgi birikimiyle, hem belediyeler hem kamu kurumları arama kurtarmada, en azından insan kaynağına sahip. Ancak bu sefer bu büyüklükte bir şeye nasıl müdahale edeceğine dair bir senaryonun çalışılmış olmasına ihtiyaç duyulduğunu gösteriyor. Arama kurtarma çalışmalarına ama özellikle teçhizat konularında ihtiyaçlar vardı.
Böyle bir tarihi sürecin içindeyiz, öğrenmeye, anlamaya, bir yandan yaşayarak sakinleşmeye çalışıyoruz. Tabii asıl olan orada hayatlarını kaybeden insanlarımız, yakınlarını kaybedenler… Bugün hayatta kalan insanlarımız, onların acısı, onların yaşadığı duygunun hiçbirini, biz kalanlar yaşamadan bilemeyeceğiz. Umarım, daha çok bu koordinasyonu, birikimi yaygınlaştırmaya çalışacağız.
‘Ölçek Çok Büyük: Kararlar Katılımcılıkla Alınmalı!’
“Geç müdahale, koordinasyonsuzluk ve sivil aktörler arasında ayrışma” öne çıkan sorun alanları olarak değerlendiriliyor. Size göre, sahada temel sorunlar neler?
Tabii biraz daha zaman geçtikçe analiz etmek daha sağlıklı olacak. Hayat ileriye doğru yaşanıyor, geriye doğru anlaşılıyor. Yaşadığımız süreç çok hızlı. Geçmişe döndüğünüzde, keşkeler ve “şöyle olsaydı”lar, çok fazla. Ama ölçek çok büyük; bu ölçeğe yönelik senaryo, baş etme biçimleri, mücadele biçimleri, bunları ele almaya, özgürce tartışmaya, bilimi temel alan tartışmaları ortaya koymaya ihtiyacımız var.
Sosyal medya paylaşımlarınızda bazı siyasi partilerin yardım faaliyetlerinin katkısından söz ediyorsunuz; muhalif siyasi partilerin afet politikaları var mı? Afete ve sorunlara çözüm konusunda ne ölçüde yetkin ve etkinler?
Bütün siyasi partiler aslında, örgütlenme ve teşkilatlanmaları bulunduğu için, hem kendi kayıpları da olduğundan, bölgedeki ilçe il mahalle yapılanmalarında, kendi organizasyon becerileriyle bütün siyasi partiler yardım ve destek süreçlerinin parçası. Her partinin mutlaka afet politikası vardır, ben detaylı bakmadım ama tabii politika olması, öngörüler olmasından ziyade, hazırlık, koordinasyon, özellikle ulusal, uluslararası sosyal sermayeyi harekete geçirmekle ilgili etkileri önemli.
Siyasi partileri bununla ilgili daha fazla karar alması gereken aktörler olarak görmek lazım. Bu kararların biraz ortak akılla, kamuoyunun, bilim insanlarının, sivil toplumun yönetişimiyle açıklığıyla tartışılması, ele alınması, karar alınma süreçlerinde ilgili paydaşların yer almasının temel almasını umuyoruz. Çünkü gün sonunda yerel yönetimlerden merkezi yönetim organlarına, kurumlarına kadar bunlar ele alınacak. Meclis çalışma komisyonları oluşacak. İlgili bakanlıklar kendi değerlendirmelerini yapacak karar alıcılar çeşitli kararlar alacak. O yüzden alınacak kararların katılımcılık temelinde ele alınması çok kritik.
Herkes yorgun. Bu yorgunluk, yas süreci ve kayıplarımızı aldıktan sonra Kızılay-Ahbap gibi konuları değerlendirmek daha doğru.
Ahbap-AFAD tartışmalarını, ardından Kızılay’ın Ahbap’a çadır satması, Haluk Levent’in eleştirilere hedef olmasını nasıl değerlendirirsiniz? Bu konu, hangi zeminde ve hangi bağlamda ele alınmalı?
Ben de uzaktan takip ediyorum. Bizler operasyonun, uygulamanın içindeyiz. Medya ve sosyal medyada çok bilgi var, çok şey konuşuluyor. Afet sonrası 90 günlük süreç önemlidir. Bu konuları 90 gün sonra tartışmak önemli olacaktır. O zaman daha aklıselim değerlendiririz çünkü şu anda bir yas sürecindeyiz, insanların kayıpları var. Çok da hızlı bilgi akışı var.
Bu nedenle, şu an için gerçekten buradaki durumu anlamaya çalışmak, afetten etkilenen insanların, kayıpları olan insanları düşünmek gerekiyor. Ve tabii ki bundan sonraki süreçte fay hattında yaşanan şehirler var, beklenen bir İstanbul depremi ve daha birçok konu var.
Bilimsel olarak, afet olduktan itibaren doksan gün çok şey olur. Pakistan’da da Endonezya’da da dünyanın birçok yerinde çok büyük afetlere karşılaşıldı. 90 gün sonra daha bilgi, belge, veriye göre değerlendirmek gerekiyor. Hepimiz çalışmalarda da bulunduğumuz için herkes yorgun. Bu yorgunluk, yas süreci ve kayıplarımızı aldıktan sonra değerlendirmek bu konuları daha doğru diye düşünüyorum.
‘Sivil Aktörler Birçok Şey Yapıyor! Yapmaya da Devam Etmeli’
Deprem bölgesinde aktif çalışan STK’lar ile gönüllüleri; farklı şekillerde yardım faaliyetlerine katkı sunan diğer STK’lar ve gönüllülerin afet sonrası sürece dair gücü ve etkisini nasıl değerlendirirsiniz? Sivil aktörler bu afette, kapasiteleri ve kısıtları göz önüne alındığında, ne ölçüde etkin olabiliyorlar?
Ben 1999 depreminde ilk defa gönüllü olmaya başladım. 1996 Habitat Zirvesi’nde lise öğrencisiydim, kentle ilgili konuları öğrenmiştim. Sonrasında 1999 depremini yaşayanlardan biri oldum. Avcılar yakınındaydım. Birkaç yakınımızı da kaybettik. Devamındaki süreçte sivil toplum gönüllülüğü, afet gönüllülüğü yaptık.
Özellikle Elazığ depremine kadar, arama kurtarmada birçok çalışma yapıldığı, ileri gidildiği görülüyor. Ama özellikle afet sonrası 90 günlük süreçte, afetlerin koordinasyonunda sonraki aşamalar, planlamalar konusunda o iş gücü, koordinasyon yapılırken birçok şeyin de unutulabildiğini görüyoruz.
Elazığ depreminden beri, sivil topluma Afet Platformu’nun oluşmuş olması en azından 30’a yakın destekçi ile birçok farklı uluslararası ve ulusal sivil toplum var. Burada 100’e yakın STK arasında bir eş güdüm, tartışmalar, iletişim, görev paylaşımı var. Ve bunun dışında kalan onlarca, yüzlerce kurum, bireysel girişim, faaliyet, çaba var, o şehirdeki aktörler, ticaret odaları var…
Herkes aslında çok çabalıyor. Bu çabanın oluşturabildiği gücü görünce insan şunu düşünüyor: “hazırlık aşamalarında aynı kararlılıkla, aynı güçle, aynı eforla daha çok vakit ve planlamaya zaman ayırabilirdik, gündemde tutabilirdik”. O yüzden sivil aktörler bu afette kapasiteleri ve kısıtları göz önüne alındığında birçok şeyi yapıyor. Gelecek birkaç yılda da yapmaya devam etmesi gerekecek.
Herkesin aslında örgütlü olmayan, bireysel çabalarda bulunanların veya bir toplulukla tanışanların ya bir STK’ya üye olması ya da kendi sivil toplum veya inisiyatiflerini oluşturmasına çok çok ihtiyaç var. Ne kadar çok sosyal alanda bu örgütlülük, gönüllü alanında örgütlülük sayısını artırırsak, kolektif çabalar ve çözümler daha çeşitli olacaktır, daha çok olacaktır. Buna çok ihtiyaç var.
Bu afette İhtiyaç Haritası Chatbot, WhatsApp, SOS Chain , Blockchain ve 3 bin gönüllü ile sahadaydı.
İhtiyaç Haritası olarak, siz bu afette, farklı ve yeni olarak neleri hayata geçirdiniz? Ne öğrendiniz?
İhtiyaç Haritası, sahipleri ve destekçilerinin normal zamanda buluşturmaya çabalayan, teknolojisini geliştiren bir platform, bir sosyal kooperatif. Bir yardımlaşma kooperatifi. İzmir depreminde Bir Kira Bir Yuva’yı hayata geçirmiştik. Onu burada da kullandık. Afet Haritası’nı Marmaris yangınlarında hayata geçirmiştik. Onu daha çok veri sağlayarak, kamuoyuna buradaki bilgiyi paylaşmaya çalışıyoruz.
Bu dönemde iş birliğiyle bir Chatbot ve WhatsApp hattı yaptık. Buraya gelen ihtiyaç taleplerini, daha veriye dayalı tasnif ediyoruz. Depolardan dağıtımları koordine edebilmekle ilgili çok iyi işlediğini gördük. Bir Kira Bir Yuva, İzmir Belediyesi’nin iş birliğiyle çok daha büyüyerek bir sonuç elde etti.
Yine SOS Chain ve Blockchain tarafından yaptığımız çalışmalar da o anlamda uluslararası alandan destek gördü. Uluslararası alanda özellikle uzun yıllardır UPS Vakfı’yla bir işbirliğimiz vardı. Orada özellikle lojistik yurt dışından ilk bir iki hafta olan çadır ihtiyacını getirmede bir imece yapabildik.
Yine bizim ana çalışma modelimiz olan Online İmece’yi destek vermek isteyenle desteği sağlayabilecek olanı buluşturduğumuz sistemle çok işler halde yapabildik. Bu anlamda özellikle bu tedariki yerelden de karşılayabildiğimiz için özellikle Adana ve Gaziantep Ticaret Odaları iş birliğiyle, oradaki yerel tedarikçilere hızlı ulaşıp, hızlı sevkiyat yapabiliyoruz.
Burada da özellikle networkün, sosyal sermayenin çok daha güçlü olduğunun, bunun katkıları, destekleri alırken aslında bu iş birliklerinin çok daha etkili olabildiğini gördük. Özetle, bu afette öncekilerden farklı olarak, hali hazırda yaptıklarımız pekiştirebildiğimizi ve bunun çok daha büyük ölçekte nasıl yapılabildiğini deneyimlediğimizi görüyoruz.
Tüm bu süreçlerde de Mazars Denge, Uluslararası Denetim Firması olarak bizim ilk günden itibaren tüm idari mali süreçlerimizi denetliyor. 2015’te kurulan İhtiyaç Haritası’nda ekibin uzmanlaşması, gönüllülerimizin bu konuda çok önemli bir desteği olduğunu gördük. Bugüne kadar üç bine yakın gönüllü sahada aktif olarak görev aldı. Genelde 300’e yakın gönüllü oluyordu. Onları harekete geçirme, haftalık periyotlarla görev alabilmelerini sağlama noktasında da hızlı hareket edebildiğimizi düşünüyoruz.
Toplumsal olarak her yıl birkaç afeti deneyimliyoruz artık; yenileri de kapıda… Afetlere hazır ve dirençli olmak için, yurttaşlar ve kamu aktörleri ne yapmalı? Ekonomik kısıtlara rağmen neler yapılabilir?
Eğitim sistemine, çocukluktan itibaren mahalleden, aileden itibaren ciddi olarak afetlere hazırlıkla ilgili bir süreç dâhil etmeliyiz. Bu çok kritik. Oturulan binalar, yaşam biçimleri, son yirmi yıldır sürdürülebilir kalkınma meselesi, iklim krizi, iklim değişikliği, gıda krizi gibi birçok sorun küresel anlamda bir açmaz sunuyor. Bu süreçte afetler hem insan eliyle olan hem doğal olanlar kaçınılmaz. Afetlere dirençli olmak için yaşam biçimlerini yeniden tasarlamaya, birlikte tasarlamaya, birlikte tartışmaya ihtiyaç var. Bu anlamda da mahallenin önemi ortaya çıkıyor. Yerel kalkınmayı, yerel katılımı, yerinden yönetimi daha hâkim kılacak bir yaklaşıma ihtiyaç var, umarım bunu başarırız.
Toplum olarak, uluslararası kurumlar ve kişiler de dâhil herkes, bu tarihi sonuçları olan afetin acısını yaşıyor. Bizler de yaşıyoruz. Umarım kaybettiğimiz insanları anmaya devam ederek, bu konuyu gündemde tutarız ve öğrenerek gelecek nesillere bu bilgiyi aktarırız.