Sulukule – Dünden Bugüne

Jane Jacobs ve arkadaşlarının 2005 yılında kurduğu Yaşayan Şehirler Merkezi (Center For The Living City) tarafından 2007 yılından bu yana düzenlenen bir etkinliktir. İstanbul başta olmak üzere dünyanın pek çok kentinde aynı tema çerçevesinde düzenlenmiş ve düzenlenmeye devam etmektedir. Bir mahallenin işleyişini en iyi şekilde anlayan kişilerin o mahallenin yerlilerinin olduğunu ve bu doğrultuda mahallelerin ihtiyaçlarını en iyi şekilde belirleyenlerin ve onu geliştirebilecek en iyi kişilerin yine mahallenin yerlileri olduğuna inanan, Jane Jacobs’dan ilham alınarak düzenlenen bu etkinlik ile halkın mahallelerinde yürümeleri, gözlemlemeleri, topluluk ve çevre ile iletişime geçmeleri amaçlanmaktadır. projenin başarısı sorgulanmış, uygulama sonrası dinamizmini kaybeden kent mekanının yeniden işlevlendirilerek kaybettiği canlılığı kazanmasına yönelik öneriler sunulmuştur.
Jane Jacobs, Sulukule, Kentsel Dönüşüm, Kentsel Yenileme
1. Kavramlara Giderken
Jacobs’a göre, şehir örgütlü bir karmaşıklıktır ve fen bilimlerinin yöntemleri taklit edilerek
çözümlenemez (Jacobs, 1961). Jacobs her türlü tek tipleşmeye karşıydı çünkü bunu yaratıcılığı
baskılayan bir durum olarak görüyordu. Her sorun için aynı çözümün genellendiği, büyük ölçekli sosyal
konut projeleri, ulusal finansmanlı ekspres yol projeleri, geniş kapsamlı yasal çerçeveler, her an değişim
içinde bulunan şehir ekosistemleri açısından kısır süreçler yaratmaktadır.
Jacobs’un asıl karşısında durduğu şey de yerel değişikliklere adapte olamayan bu tür projelerdir (Rowe, 2014).
Jane Jacobs’ın çalışmaları, başarısız kentsel tasarım çalışmaları, konut stoğu sorunu, agresif kentsel
yenileme ve yeniden inşa faaliyetlerinin olduğu 1940 ve 1950’lilerin başına kadar yapılan uygulamalara
tepki olarak doğmuş ve o dönem için yeni sayılan kentsel tasarım disiplininin ortaya çıkmasına önemli
katkıda bulunmuştur (Laurence, 2006).
1960’lar ve 1970’ler Jacobs’ın şehir idealinin ilham verici olduğu yıllar olmasına rağmen, 1980’lere
gelindiğinde Jacobs’ın kentsel gelişmeye dair fikirleri giderek gücünü yitirmiştir. Jacobs’ın
şehirlerindeki küçük ölçekli kentsel ekonomiler ve onların ajanları, yerini büyük ölçekli uluslararası
merkez ekonomilere ve onların zincir mağazalarına bırakmıştır. Otomobil kullanımının artması, kentsel
işlevlerde ayrışma, şehir merkezlerinin kompleks yapılarının çözülmesi, tüm batı şehirlerini etkilemiştir
(Brake, 2014).
Günümüzde ise Jacobs’ın şehirlerine doğru bir tersine dönüşün başladığı, özellikle
kentlerin tarihi mekanlarında karma kullanım talebinin arttığı görülmektedir. Günümüz şehirleri; değişen
yer seçimi tercihleri, farklı tüketim alışkanlıkları, bilgi tabanlı ekonomiler gibi yeni sektörler ile içerik
olarak Jacobs’ın şehirlerinden farklı olsa da, Jacobs’ın ekonomi ve şehirler arasında kurguladığı yaklaşım
yenilikçiliğini sürdürmektedir (Brake, 2014).
Jane Jacobs yaşayan organizmalar olarak kabul ettiği kentlerin işleyişini ve etrafında sürmekte olan tüm
değişimi bir bilim adamı gibi gözlemlemiştir (Dulski & Straaten, 2014). Gözlemlerine dayanarak yazdığı
“Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” kitabında iyi işleyen şehirlerdeki temel özellikler
üzerinde durmuştur. Jane Jacobs’a göre mevcutta işleyen başarılı şehirler ile planlama çalışmaları yapılan
kentsel mekanlar arasında, kentsel canlılığın sağlanması noktasında çok büyük farklar vardır.
Planlama çalışmaları, mevcut başarılı şehirlerdeki dinamikleri dikkate almadan yapıldığı sürece, kentsel canlılığı
yakalamış kent parçaları tasarlanamayacaktır. Ona göre, iyi işleyen kentlerde üç temel öğe öne
çıkmaktadır: canlı semt sokakları, mahalle parkları ve komşuluk birimleri (Jacobs, 1961). Başarılı eski
kent merkezleri incelendiğinde; farklı türde birçok küçük işletmenin oluşturduğu kullanım çeşitliliği ile
sokakların sürekli hareketli olduğu, sokağa bakan pencereler sayesinde doğal bir denetimin olduğu ve
böylece güvenliğin kendiliğinden sağlanmış olduğu görülecektir.
Bu merkezlerde mahalle parkları ve meydanların sokak ağı ile bütünleştiği gözlemlenmektedir. Tüm bu canlılık temelde çeşitlilikten beslenir: işlevde, yapı tiplerinde, bina yaşlarında ve yoğunlukta çeşitlilik. Bu çeşitlilikler de kullanıcıların çeşitliliğine bağlı olarak talebin çeşitliliğini doğurmaktadır (Jacobs, 1961).
Şehrin canlılığı ve çeşitliliğini olumsuz etkileyen birçok faktör bulunmaktadır (Jacobs, 1961). Büyük
Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı kitabında Jacobs, bu faktörleri ayrıntılı bir biçimde açıklarken,
gerçekleştikleri durumlarda ne gibi müdaheleler yapılabileceğine yönelik fiziki planlama önerilerinin
yanı sıra, yönetim biçimlerine ve ekonomik önlemlere yönelik öneriler de getirmiştir.
Bazen başarılı kent parçalarında çeşitliliğin yarattığı cazibe, mekan üzerinde şiddetli bir rekabet
oluşturarak fiyatları artırabilir, bu durum giderek kullanıcı çeşitliliğinin azalmasına neden olabilir.
Çeşitliliğin giderek kendini yok edecek güç haline gelmesiyle başa çıkabilmek için bölgeleme yaparken
çeşitliliği düşünmek, rekabeti hesap etmek, gerçekleştiği durumda kamunun tavrını ve mekanda yükselen
işlevlerin yönlendirilebileceği yeni alanları belirlemek gerekir (Jacobs, 1961).
Şehirde demiryolları, otoyollar, kampüsler gibi oldukça büyük işlev alanları vardır. Sınır niteliği taşıyan
bu işlevler kullanım çeşitliliği sunmaz ve yakın çevrelerini de çeşitliliği azaltacak yönde etkilerler. Bu
geniş alanların sınır niteliği hafifletilerek bir geçiş bölgesine dönüştürülmesi önemlidir, bunu kampüs
alanlarında başarmak kolayken, otoyollar için başarmak zordur. Kampus alanları etrafında kamu
binalarının stratejik noktalarda yer seçimi ile bu alanlar kentle bütünleşen geçiş bölgeleri olarak
tasarlanabilirken, otoyollarda tam bir bütünleşmeden söz edilemese de yolların çevresinde tasarlanacak
yüksek yoğunluklu bloklar ve sokak dokusunda tam bir akış sınır etkisini azaltabilir (Jacobs, 1961).
Ayrıca, Jacobs’a göre, çöküntü bölgelerinin yenilenmesi ile ilgili projelerin çoğu lüks konutlar üreterek,
alanda yaşayan sakinleri şehrin başka bölgelerine taşınmaya itmektedir. Oysa yenileme projeleri çeşitlilik
unsurları göz önünde bulundurularak tasarlanırsa, daha çok insan mahalleye bağlı hissedecek, projeler
başarıya ulaşabilecektir (Jacobs, 1961).
Strateji belirlenmesi gereken önemli konulardan biri de; şehirde nakliyenin kent dokularını parçalamadan
sağlanabilmesidir. Bu noktada daha fazla otomobile yer açmak için şehir parçalarını kimliksizleştirecek
biçimde bölen otomobil yolları yerine, alternatif ve çeşitli ulaşım türlerine yönelik planlamalar yapmak
gerekir (Jacobs, 1961).
Kısacası Jane Jacobs; çeşitlilik ve canlılığın olmadığı her kent parçasının, şehir formundan uzak
olduğunu vurgulamaktadır. Ona göre, şehir basit problemler bütünü olarak ele alınmamalıdır, çünkü şehir
örgütlü bir karmaşıklık problemidir. Şehirler için süreç odaklı, tümevarıma yönelik bakış açıları
gereklidir. Bazen küçük ölçekte aykırı sayılabilecek çözüm önerileri genellendiğinde de iyi işleyebilir,
bu durum dikkate alındığında küçük ama zekice çözümleri atlamadan görebilmemizi sağlayacaktır.
Jacobs, Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı kitabında sokağı merkeze alan bir okuma
yapar ve sokağın dinamiklerinden yola çıkarak kent üzerine bir çözümlemeye gider. Sonuçta kentlere
hakim dinamikleri ortaya koyarak, müdahale biçimleri ve yönetim stratejilerini kapsayan bir stratejiler
bütünü sunar.
Kavram Listesi
Kavram listesinin oluşturulmasında; “Büyük Amerikan Şehirlerinin Ölümü ve Yaşamı” ana kaynak
kabul edilerek Jacobs’a ait kavramların irdelendiği literatürdeki benzer çalışmalar da incelenmiştir.
Örneğin; Birgit Dulski ve Gerben van Straaten; Hollanda’daki toplu konut projelerini inceledikleri
makalelerinde, Jane Jacobs’ın kentler üzerine ortaya koyduğu yaklaşımı Karışık Kullanım, Kısa
Bloklar, Yüksek Yoğunluk, Etkin Yoğunluk, Sokaktaki Gözler, Güvenli Kaldırımlar, Herkes İçin Kamusal
Mekan, Tabandan Tepeye Topluluk Planlama, Özgünlük, Miras, Ekosistem Olarak Şehir, Yerel
Ekonomiler, Kademeli Finans, Yavaş Büyüme” kavramları üzerinden irdelemişler ve buradan hareketle
özellikle “kentsel canlılık” konusunda başarıya ulaşamamış toplu konut projeleri için önerilerde
bulunmuşlardır (2014, s. 197).
Mary Rowe da, Jane Jacobs’ın eserlerindeki temel prensipleri ortaya  koyduğu makalesinde, Jacobs’a ait prensipleri “Kendiliğinden Örgütlenen Şehir, Kendi Kendini  Düzenleme, Yoğunluk, Sosyal Sermaye, Etkileşim Desenleri, Ağlar, Seçicilik ve Farklılaşım, GeribildirimDöngüleri, Üretkenlik, Çeşitlilik, Yasaklayıcı Olmayan, Özerklik, Tabandan Tepeye, İnformel, Örgütlü Karmaşıklık, Fraktal” olarak belirlemiştir (2014, s. 26).
Bu makale kapsamında ise; Çeşitlilik (İnsanİşlev), Sokak, İletişim, Kültürel Miras, Köşe Noktaları,
Gözlem, Özgünlük, Yoğunluk, Komşuluk, Mahalle, Katılım, Yerel Ekonomi, Kamu Yararı, İnsan Ölçeği
temel kavramlar olarak belirlenmiştir. Bunlara ek olarak, Jacobs’un fikirlerinden ilham alınarak
sürdürülen programlardan biri olan, Jane Jacobs’un kurucuları arasında bulunduğu Yaşayan Şehirler
Merkezi (Center for he Living City)’nin desteklediği Kentsel Akupunktur çalışmaları da kavram listesine
eklenmiştir (Şekil 1).
Kentsel Akupunktur teorisi, geleneksel akupunktur mantığıyla çalışarak, komşuluk biriminde
iyileştirilmesi gereken stres bölgelerine, noktasal müdahaleler yapılmasına dayalı düşünce üzerine
geliştirilmiş bir teoridir (Urban Acupuncture Network, 2015). Kentsel Akupunktur kavramını ilk ortaya
atan şehir plancısı mimar Jaime Lerner’a göre; planlama zaman alan ve bir çok aktörü de kapsayan uzun
dönemli bir süreçtir.
Fakat mekanın olanaklarını ortaya çıkaracak, yeni bir enerji oluşturacak, çevresini
etkileyecek basit ve küçük müdahaleler ile bu süreç desteklenmelidir (Lerner, 2014). Tanıdık sesler,
kokular, toplanma mekanları, insanlar, kilit önemdeki altyapı, arazi kullanımı, toplu taşıma gibi
zenginleştiricilerle, mikro ölçekteki hedeflere, düşük bütçeli mikro müdahaleler yapılabilir. Bu sayede
küçük fakat temel değişikliklerle kent yaşamı daha iyiye götürülebilir (Urban Acupuncture Network,
2015).
Kentsel akupunktur için her zaman tuğla ve harca ihtiyaç yoktur. Bazen bir bölgedeki kullanım
alışkanlığının değişmesi dönüşümü başlatabilir, örneğin 24 saat açık bir mağaza kenti bir festivalin
yapamayacağından daha canlı ve güvenlikli kılarken, iyi bir akupunktur örneği sergiler (Lerner, 2014).
Bu örnekte olduğu gibi, Lerner’ın kentsel akupuntur için verdiği örnekler incelendiğinde, Kentsel
Akupunktur kavramı altında değerlendirilen müdahalelerin, kentsel canlılığı, çeşitliliği ve kullanım
yoğunluğunu hedeflemeleri ve yerelden genele bir yaklaşım benimsemeleri sebebiyle, Jane Jacobs’ın
benimsediği ilkeler ile örtüştüğü görülmektedir.
2. Sulukule
Sulukule, bir Roman yerleşimi olarak sosyoekonomik yapısı ve tarihi ile İstanbul’un diğer
mahallelerinden farklılık göstermektedir. Kentsel Dönüşüm Projesi öncesi, tipik olarak güçlü bir sokak
konut ilişkisi görülmekte, yaşam güçlü sosyal bağlar ile sürmekteydi. Halk gelirini; müzikten, sepetçilik,
çiçekçilik ve at yetiştiriciliğinden sağlamaktaydı. 1930’larda ise birçok roman geçimini mahalledeki
eğlence evlerinde düzenledikleri gösterilerden sağlamaktaydı. (Kaban, 2011). Yarısı tarihi alan koruma
sınırında olan alan, kentsel dönüşüm projesi öncesi çoğunluğu tek katlı olmak üzere en fazla üç katlı
konutlardan oluşmaktaydı (Şekil 2).
Şekil 2. Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi öncesi (Fatih Belediyesi, n.d.)
Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi
Proje ile, tarihi surun kenarında yeterli sosyal donatı alanlarına sahip ve otopark sorunu olmayan, tarihi
doku ile uyumlu, sokak dokularının korunduğu bir yaşam alanı yaratmak, sosyokültürel ve mekânsal
sürekliliği geliştirmek amaçlanmıştır (Kaban, 2011). Sulukule’de yaşayacak nüfus 2735 kişi olarak
öngörülürken, brüt yoğunluk 293 kişi/ha, net yoğunluk 870 kişi/ha olarak belirlenmiştir (Ertürk, 2009).
75, 90, 105, 110, 120 ve 180 m2 olarak 6 tipte toplam 163 konut tasarlanmıştır. Ayrıca, ilköğretim, sosyo
kültürel tesis ve bir konaklama tesisi alanı önerilmiştir. Yapı adalarının ortak alanları, yeşil alan olarak
tasarlanmıştır. Ulaşımda yaya ön planda tutulmuş, otoparklar 9 farklı noktada zemin altı olarak
planlanmıştır (Ertürk, 2009).
Konut ya da işyeri sahibi olanlara sabit mülk verilmiş, kiracılara ise Gaziosmanpaşa Taşoluk’daki Toki
konutlarından peşinatsız 15 yıl taksit ile mülk sahibi olma olanağı sunulmuştur (Kaban, 2011)
Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi, ortaya konulan hedefleri gerçekleştiremeyecek nitelikte olduğu
gerekçesiyle eleştirilmiş, alternatif bir plan hazırlanmıştır. Tarafların katılımı ile çeşitli toplantılar
gerçekleştirilmiş olsa da, bir uzlaşıya varılamamış ve sonuçta hazırlanan dönüşüm projesi tüm eleştirilere
rağmen uygulanmıştır.
Uygulama sonucunda, alanda yaşayan Sulukuleliler alanı terk ederek alanın
yakınındaki Karagümrük’e yerleşmiştir. Alanı terk eden halkın yerinde ise, halihazırda “ranzalı
yatakhanelere dönüştürülmüş olan lüks konutlarda, Suriyeli mülteciler yaşamaktadır. Ortalama 20
kişinin yaşadığı konutlardan 300 TL yatak kirası alınarak, aylık 5000-7000 TL kira geliri elde
edilmektedir (Anonim, 2016). Bu da, dönüşüm projesini eleştiren ve alternatif plan hazırlayan grubun
eleştirilerinin doğruluğunu göstermesi bakımından önemlidir.
Sulukule Alternatif Dönüşüm Projesi (Sulukule Toplumsal GelişmeEkonomik Kalkınma Planı);
Sulukule Platformu ve Sınır Tanımayan Otonom Plancılar (STOP) İnsiyatifinin hazırladığı planlar ve
daha sonrasında Sulukule Stüdyo adı altında birleşilerek hazırlanan profesyonel planları kapsamaktadır.
39 gönüllü akademisyen, öğrenci ve 200 gönüllünün ‘Başka Bir Sulukule Mümkün’ temasıyla hazırladığı
ve Sulukule Stüdyo adı ile sundukları bu projenin önemle üzerinde durduğu konular; mevcut Roman
kültürü, eşsiz sosyal bağlar, tarihi bina blokları ve sokak dokusu, alandaki sivil ve anıtsal mimari
değerler, bahçeli ev tipolojisi olmuştur.
Projenin, yoğunluk ve koruma ilkeleri çerçevesinde üst ölçek planlarla uyumlu olduğu, tarihi dokuyu,
ada-parsel ve sokak sistemini, konut tipolojilerini korunduğu ve geliştirildiği, konut dışı alanların
Sulukule’nin sosyo-ekonomik karakterine ve arkeolojik niteliklere uygun olarak işlevlendirdiği
görülmektedir. Ayrıca, yerinde barınma hakkı çerçevesinde, mahalledeki yoksulların barınma ihtiyacını
karşılama, Roman kültürünün mahallede sürdürülmesini sağlama yönünde politikalar belirlenmiştir
(Sulukule Atölyesi, 2009) (Şekil 5-6).
3. Sulukule Projeleri ve Kavramsal Okuma: Jane Jacobs
Sulukule Kentsel Dönüşüm Projesi; yıkıp yeniden inşa etme yönünde bir proje olması sebebiyle Jane
Jacobs’ın karşı çıktığı agresif yenileme projelerinden biridir. Alternatif proje ise getirdiği değerler sistemi
ile Jane Jacobs’la örtüşmektedir. Her iki proje belirlenen kavramlar çerçevesinde değerlendirildiğinde;
Kentsel dönüşüm projesi sonucu Sulukule tamamen yıkılarak yeniden inşa  edildiği için bina yaşları, tipolojileri, mevcut sokak dokusu bakımından çeşitlilik kalmamıştır.
Yeni inşa edilen konutlar, alanda yaşayan düşük gelir seviyesindeki insanların maddi olanaklarını aştığı için, bu
kesim alanı terk etmek durumunda kalmışdır. Dolayısıyla, gelir durumları ve sosyal sınıflar açısından da
çeşitlilikten söz edilemez. Oysa alternatif proje ile mevcut binaların birçoğu korunacağı gibi kiracı ve
mal sahiplerinin alanda yaşamaya devam edebileceği bir model kurgulanmıştır.
Alanın yeni sahipleri için farklı tipolojilerde sosyal konutlar üretildiğinden çeşitliliğin tüm unsurları alanda gözlemlenebilecektirSokak: Kentsel dönüşüm projesi ile tasarlanan en küçük sosyalleşme birimi, blokların ortak bahçeleridir.  Alternatif proje ile Sulukule’nin mevcut sokak ve yapı adası dokusu korunmuştur.
Sulukule yıkılmadan önce, halk gün boyunca kapılarını kilitlemeyecek kadar güvende hissederek, sosyal ilişkileri oldukça güçlü yaşıyordu. Alanın yıkılması ile bu iletişime olanak sağlayan sokak ve yapı dokusu kaybolmuş, alanın Sulukule halkı tarafından terkedilmesiyle de alan bu özelliğini yitirmiştir.
Oysa mevcudu koruma yaklaşımından hareketle kurgulanan alternatif plan, önerdiği ticaret
işlevi ve donatı alanlarıyla, alandaki ve sokak ölçeğindeki iletişimi daha da kuvvetlendirecek niteliktedir.
Kentsel dönüşüm projesi, alanın bütününde yıkıma giderek kültürel mirasa saygı
duymadığını göstermiştir. Alternatif plan ise, önerdiği restorasyon projeleri, arkeolojik kazı ve mevcut
dokuyu koruma stratejileri ile kültürel mirasa ve alanın sosyoekonomik kimliğine saygı duyan bir proje
olarak nitelendirilebilir.
Uygulanan kentsel dönüşüm projesi ile gözleme olanak tanıyan, temel birim mekan olan, sokak
ve yapı dokusu yıkılarak yok edilmiştir. Alternatif proje ise, yalnızca mekansal kararlarıyla değil önerdiği stratejilerle sokak kullanımını teşvik etmesi bakımından gözlemi artıran niteliktedir.
Uygulanan kentsel dönüşüm projesi sonucu modern alçak katlı lüks konutlar inşa edilmiştir.
Bu da belli bir yaşam kültürünün sürdürüldüğü konut dokusunun tamamen değişmesine, dolayısıyla
Roman kültürünün yok olmasına neden olmuştur. Oysa alternatif proje mevcut konut dokusunu
korumuş, önerdiği sosyal konut tiplerinde de bu dokunun kullanım karakteristiklerini tekrar eden
tasarımlara yer vermiştir. Bu bağlamda; özgün Roman kültürünün sürdürülmesine olanak sağlayan bir
proje olarak değerlendirilebilir.
Mahalle: Uygulanan kentsel dönüşüm projesi sonucu, alanı terk eden Romanların yerine
yerleşen Suriyeli mülteciler için yatakhane semtine dönüşen alan, mahalle işlevini kaybetmiştir.
Alternatif plan ile mahalle dokusu korunmuştur. Ayrıca tasarlanan turizm ve ticaret aksı ile alanın sahip
olduğu gece ve gündüz canlılığı artırılmıştır. Böylelikle, alandaki nüfus yoğunluğu yerine kullanım
yoğunluğunun artması öngörülmüştür. Uygulanan kentsel dönüşüm projesi ve alternatif plan kamuoyunda tartışılmış, halk alternatif projeyi tercih etmiştir.
Yerel Ekonomi: Uygulanan kentsel dönüşüm projesi ile önerilen donatı alanları büyük ölçekli finans
çevrelerine cazip gelecek şekilde tasarlanmıştır. Oysa alternatif projede yer alan turizm ve ticaret aksında
yerel iş kolları için çalışma birimleri önerilerek, yerel ekonomilerin desteklenmesi ve sürdürülmesi
sağlanmıştır.
Kentsel Dönüşüm Projesi mevcut mahalle sakinlerini yerinden ederek bireysel çıkar
gruplarının önünü açmıştır. Alternatif proje alandaki yoksul halkın barınma ve yaşam şartlarını
iyileştirmeye odaklanarak kamu yararı ilkesini ön planda tutmuştur.
Kentsel Dönüşüm Projesi, kat yükseklikleri ve binaların bir araya geliş biçimlerine
bakıldığında insan ölçeğinde olsa da, mevcut sakinlerin mahallelerini terketmelerini önleyememiştir.
Oysa alternatif proje yalnızca konut kat yükseklikleriyle insan ölçeğini dikkate alan bir proje değildir.
Bunun ötesinde, Sulukule halkının kiracı ve mülk sahipleriyle birlikte alanda nasıl yaşamaya devam
edecekleri sorusuna da yanıt verecek tasarım ilkeleri benimsemesi sebebiyle insanın ön planda tutulduğu
bir proje olarak değerlendirilebilir.
Kentsel Akupunktur: Bir müdahale biçimi olarak kentsel akupunktur temel planlama stratejilerine
yardımcı olacak her türlü küçük çapta müdahaleyi kapsayabilmektedir. Bu bakımdan tepeden inme bir
politikanın ürünü olan uygulama projesi, tek merkezden kararların verildiği bir proje olarak, alternatif
fikirlere ya da küçük çapta müdahalelere açık değildir. Oysa alternatif proje tabandan beslenen yapısı ile
ana plan statejilerine destek olacak bir çok küçük ama etkili fikri bünyesinde barındırmaktadır. Alternatif
proje fiziksel mekana dair kararların ötesinde, sosyoekonomik kararlarıyla bir süreç tasvir etmekte,
süreç boyunca çok amaçlı toplum merkezi ve mahalle koordinasyon merkezi ile tabanın katılımına ve
fikirlerine açık bir yapı kurgulanmaktadır. Bu yapı ileriye yönelik planlamaya yardımcı bir çok fikri
ortaya çıkarabilecek bir modeldir.
İnsanları ve politikayı anlamadan plan hazırlama işi, devlet tabanlı teknolojik bi araçtır, oysa kentler
sadece fiziksel mekanlar değil, psikolojik, kültürel ve daha bir çok faktör ile birlikte düşünülmesi gereken
mekanlardır . İnsanlar planlamanın tam merkezinde yer alırsa, her şeyi aynı anda çözmek yerine bir
yerden başlayarak çözümler üretilmesi yöntemi benimsenecek ve tüm kenti baştan aşağı dönüştürecek
bir süreç başlayacaktır (Gehl, 2014).
Jane Jacobs’ın savunduğu da tam olarak budur. Jacobs’a göre; yönetimlerde ve dolayısıyla uygulamalarda, yerel otoritelerin baş aktör olduğu süreçlere doğru bir dönüş başlamalı ve semt yönetimleri planlama ve yönetim birimi olarak öne çıkmalıdır. Çünkü, bir semtin, bir mahallenin ve bir sokağın sorunlarına en iyi çözümler, o mekanın sakinleri tarafından bulunabilir. Semt yönetimleri mekânın tüm dinamiklerini en iyi şekilde kavramış yöneticileri ön plana çıkaracaktır (Jacobs, 1961).
Bu bakımdan incelen iki dönüşüm projesi birbirinden taban tabana zıt iki anlayışı yansıtmaktadır (Tablo
1). Uygulanan dönüşüm projesi tepeden inme bir politikanın ürünü iken, alternatif proje tabandan
beslenen ve tabanın istekleri doğrultusunda şekillenen bir projedir. Bu bağlamda Jacobs’ın
çalışmalarında vurguladığı değerlerle örtüşmektedir. Ayrıca, Jacobs’ın önerdiği semt yönetimine benzer
bir yaklaşımla, Sulukule’de yaşayan romanların kurduğu bir dernek, planlama çalışmalarının her
aşamasında bulunmuş, proje yerli halk tarafından benimsenmiştir.
Alternatif projenin alanın sakinleri tarafından benimsenmiş olması, odak noktası insan olan politikalar ile yola çıkıldığında; gerek fiziksel gerek sosyal dönüşümün en zor etaplarının kolaylıkla üstesinden gelinebileceğine dair ümit vericidir.
Jane Jacobs kitabında mevcut kötü uygulamaları yalnızca eleştirmemiş, bu uygulamalardan nasıl geriye
dönülebileceğine dair çözüm yollarını da belirtmiştir. Bu çerçevede, uygulanan dönüşüm projesi ile
alanda tümüyle yıkıma gidildiği için Roman mirası yitirilmiştir. Ancak, mevcudun yeniden kente entegre
edilmesi ve alanın yeniden Roman kimliği ile bütünleşmesi sağlanabilir.
Sulukule Kentsel Dönüşüm alanının mevcut durumunun iyileştirilmesi için Jacobs’un tek işlevli sosyal
konut projeleri ile ilgili yeniden işlevlendirmeye dair önerileri kullanılabilir. Jacobs’ın bu önerisi; fiziksel
birimler inşaa etmeden de yalnızca kullanım değişikliğiyle canlılık yaratma girişimlerini de içeren
“kentsel akupunktur” çalışmalarına referans vermektedir.
Buradan yola çıkarak, konutların zemin kat kullanımlarında yeniden işlevlendirmeye gidilerek alanda
kentsel canlılık sağlanabilir. Kentsel dönüşüm sonrası canlılığını yitiren alan, karma kullanımlar ile
yeniden işlevlendirilerek semt kimliği kazandırılabilir.
Dolayısıyla, çevre bölgelere yerleşmiş Sulukuleliler için alan yeniden cazip hale getirilebilir. Geçmişteki Gösteri Evleri fikri hayata geçirilerek konutlarda çoklu ve karma kullanımlar artırılabilir. Böylece dokunun karmaşıklığı sağlanarak alanın işlevsel kimliği ön plan çıkartılabilir. Ayrıca, alandaki sokaklar, yakın çevredeki sokak dokusunun
işlevsel sürekliliğine dahil edilecek şekilde zemin kat kullanımlarında düzenlemelere gidilebilir.